İbadet ve namaz, Asr-ı Saadetten itibaren Müslümanların hayatlarında önemli
bir konuma haiz olmuştur. Belki de ibadet denince akla ilk namaz gelmiş, bu ibadetin terkiyle kişinin dinden çıkıp çıkmayacağı ulema arasında münakaşa mevzuu olmuştur. İslam’ın kalbî/bâtıni yönünü ikame etmeye çalışan sûfîler nezdinde de namaz bu konumunu kaybetmemiştir. Gerek zühd ve tasavvuf dönemlerinde, gerekse tarîkatlar döneminde namaz daima Cenâb-ı Hakk’a vuslat vesilesi olarak kabul edilmiştir. Bu makalede önde gelen sûfîlerin namazla alakalı görüşlerini aktardıktan sonra biraz özele inip iki örnek üzerinde duracağız: Mevlânâ ve oğlu Sultan Veled. Her iki şahsiyet de seleflerinin namaza verdikleri önemi ve manayı benimsemiş; namazı dinin gıdası, manevi hastalıkların ilacı ve insanı melekleştirip ölüm meleğiyle dost haline getirecek bir araç olarak kabul etmiştir.
Since the Century of the Prophet (p.b.u.h), worship and prayer have had a very
important position in the lives of Muslims. Probably, prayer has come to mind
first when worship is mentioned and scholars have discussed whether a person
becomes infidel when he/she gives up prayer. Among sufis who try to build the
spiritual dimension of Islam, prayer has never lost this outstanding position. Not
only during the periods of Renunciation and Sufism, but also during the period
of the Sufi Sects has prayer always been a means of convergence with Allah. In
this article, having recited the prominent Sufis’ views of prayer, we will focus on
two specific samples: Mawlana and Sultan Walad. Both of them acknowledged
the importance and meaning given to prayer by their predecessors, and accepted prayer as the nutrient of the religion, medicine of spiritual disorders, and a means of angelizing humans so as to be friends to the angel of death.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Ekim 2016 |
Gönderilme Tarihi | 29 Haziran 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 1 Sayı: 1 |