Dîvân
şairleri sanatlarını şekillendirirken içinde yaşadıkları coğrafyaya kayıtsız
kalmamışlar, çeşitli vesilelerle yerleşim yerlerinin sahip olduğu bazı
özellikleri şiirlerine aksettirmişlerdir. Bu kullanımlar neticesinde klâsik
Türk şiirinde şehrengiz, bilâdiyye, sâhil-nâme gibi şehirleri konu edinen bazı
nazım türleri doğmuştur. Konusunu coğrafi unsurların teşkil ettiği bir diğer
nazım türü de çeşitli bahçe ve mesîre yerlerinin anlatıldığı mesâirlerdir.
Elimizde şimdilik iki örneği bulunan bu şiirlerde, İstanbul’daki çeşitli bahçe
ve mesîre yerleri anlatıldığı için bu türü İstanbul’a münhasır bir nazım türü
olarak nitelemek mümkündür.
Klâsik
Türk edebiyatında mesâir türünün bilinen ilk örneğini 18. yüzyıl şairlerinden
Vahyî-zâde Şeyh Feyzullah Efendi kaleme almıştır. Kasîde nazım şekliyle ve 43
beyit olarak söylenilen bu şiirde, İstanbul’daki 54 mesîre yerinin tavsifi
yapılmıştır. Bu türdeki ikinci örnek ise şimdiye kadar varlığı bilinmeyen ve
aynı zamanda bu çalışmanın da konusunu teşkil eden 18. yüzyıl şairlerinden
Hıfzî’ye ait olan mesâirdir. Şimdilik elde tek nüshası bulunan ve Der-Beyân-ı
Mesîregâh-ı Hümâyûn başlığını taşıyan bu şiir, 61 beyit olup kıt’a nazım
şekliyle söylenmiştir. Hıfzî, Feyzullah Efendi’den farklı olarak bu şiirinde
sadece padişahlara mahsus olan ve has bahçe olarak adlandırılan mesire
yerlerinin ve kasırların tavsifini yapmıştır.
Bu
çalışmada edebiyatımızda örneğine çok az rastlanan mesair türü hakkında bazı
bilgiler verildikten sonra, Hıfzî’nin Mesâir’inin şekil ve muhteva özellikleri
üzerinde durularak metnin çevriyazısına yer verilecektir.
Bölüm | Beşeri Bilimler Sayısı |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mart 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 15 Sayı: 1 |