Modernite, kadim epistemolojik geleneği ve tarih
anlayışını yıkarak yerine akıl ve ilerleme kavramıyla inşa ettiği yeni bir
bilim anlayışı getirdi. İnsanlığın akıl sayesinde iyiye ve mutluluğa
ulaşacağına inanan bu yeni söylemin iki büyük dünya savaşı sırasında yol açtığı
tahripkâr sonuçlar, modernitenin büyük anlatılarına karşı bir güvensizliğin
doğmasına ve 19. yüzyılda modernleşme, ulus-devlet anlayışı ile gelişen
tarihyazımının sorgulanmasına neden oldu. 20. yüzyılın ortalarında
yapısalcılık, postyapısalcılık ve nihayet postmodernizmin modernitenin
anlatılarına ve bilim anlayışına karşı beslemiş olduğu derin kuşku yerini
bilhassa iki kutuplu dünyanın çöküşü ve küreselleşmenin gelişmesiyle birlikte
yeni “dil oyunları”na terk etti. Modern dönemde bilimsel hiyerarşide kendine
bir yer edinmeye çalışan tarihin bu yeni dönemde nasıl konumlandığı henüz
yeterince belirgin değildir. Tarihin sonunun ilan edildiği dönemde ahir zaman
tarihçiliğinin nasıl tanımlanacağı, tarihin içeriği ve yönelimlerini nelerin
belirleyeceği henüz muammadır. Üstelik Türkiye gibi, doğa bilimlerinde ve hususen
beşerî bilimlerdeki tartışmalara büyük ölçüde kayıtsız kalmış toplumlarda
tarihçinin kendini konumlandıracağı alan ve tarihin alacağı yeni çehre henüz
netlik kazanmamıştır. Birbirini tamamlayan iki makaleden oluşan bu çalışmanın
birincisi, kadim ve modern epistemolojiler ışığında bir tarih okumasını ihtiva
etmektedir.
Modernity undermining the traditional epistemology
and history writing brings about a new scientific thought based on reason and
progress. Stimulating a discourse that people boosted happiness and well-being
through reason, this new scientific thought caused serious damages in two world
wars, a process which led to the rising mistrust toward grand narratives of
modernist paradigms and the questioning of modernist history writing based on
the concept of nation-state and the nineteenth-century modernization. Structural,
post-structural and post-modernist critics of this modernist thinking in the
mid-twentieth century were replaced with the “games of discourses” accompanied
by the collapse of a bipolar world and the rise of globalization. It is not
clear how history writing, which had tried to occupy a niche in the modern
scientific hierarchy, positioned itself in this new period when the end of
history has been proclaimed. Thus, the definition of historiography and the
factors shaping the content and tendencies of history writing still remain
enigmatic. In societies like the Turkish one where ignorance toward national
sciences and humanities is quite widespread, the patterns of history writings
and the domain determining the position of a historian in the field remains
unclear too. As a part of the two-phased study, this article offers a reading
of history writing in the light of traditional and modern epistemologies.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2016 |
Gönderilme Tarihi | 18 Ocak 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 2 Sayı: 2 |