Molla Sadrâ, pek çok eserinde sıkça Antik Yunan filozoflarına atıfta bulunur ve Nefis bahsi bunların önde gelenlerindendir. Bu makalede, Molla Sadrâ’nın en önemli eseri, el-Ḥikmetü’l-müteʿâliye fî esfâri’l-ʿaḳliyyeti’l-erbaʿa kitabından 4. sefer 5. bab 6 faslında Molla Sadrâ’nın Antiklerin nefse dair görüşlerini, İbn Sînâ’nın Şifâ Kitabındaki özeti esas alarak aktarması problematize edilmiştir. İbn Sînâ ve Molla Sadrâ’nın Antiklere dair aktardıkları tartışmanın şekil ve ana içerikler açısından kaynağı Aristo’nun De Animasının birinci kitabıdır. Aristo, nefsin tanımını vermeden önce nefsin ilminin niteliği ve çerçevesini ele almış sonra da kendisinden önceki teorileri hareket, idrak ve yaşam üzerinden nefsi tanımlayan gruplar olarak analiz etmiştir. Aristo’nun temel olarak kendisinin bilfiil oluş ve yetkinlik olarak inşa edeceği tanıma hazırlık olarak bu analize yer verdiği görülür. Benzer biçimde, ana tema, kavram ve soruları incelendiğinde 4. sefer 5. bab 6 fasılda Molla Sadrâ’nın da kendi nefis görüşünü destekler şekilde antik teorileri yorumladığı gözlemlenir. Molla Sadrâ’nın buradaki sunumunda artık nefis, gayri cismani bir gerçekliktir ve cevherinde hareket etmekte olan bir birlik olarak sunulmaktadır. Nefsi, başlangıcı itibari ile maddesel ve bekâsı itibariyle gayri cismani, sürekli cevherinde hareket eden ve teşkîki bir gerçeklik olarak gören Molla Sadrâ için de hareket, nefis tartışmalarının merkezindedir. Aristocu sistemin aksine onun için cevherde hareket mümkündür ve nefsin maddesel ve maddeyi aşan gerçekliği ile teşkîkini mümkün kılan da cevheri hareket ilkesidir. Harekete dair tartışmalarda Molla Sadrâ, nefsin hareket kadar hareketsizlik için de ilke olmasının gerekliliğine işaret eder. Sonraki aşamada, nefsin cevherde hareketini kabul etmenin gerekliliğini ortaya koyar.
Molla Sadrâ’ya göre İbn Sînâ’nın (Aristo’ya paralel olan) değerlendirme ve eleştirilerinde Antiklere maddeci nefis teorileri atfetmeleri hatalıdır. Aristocu değerlendirme, Antiklerin unsurlar ve ilkelere dair ifadelerinin literal okumasına dayanmaktadır. Antikler, hikmetli sözlere sahiptir ve nefse dair ifadelerinde de yüzeyde görünenin ötesinde anlamlar taşıyan sembolik bir dil ile konuşurlar. Doğru yorum ile okunduğunda, onlar için de aslında nefsin gayri cismani bir gerçeklik olduğu te’viline ulaşılır. Mesela nefsin küre olarak incelenmesi, bir şekilden ziyade kemâl-yetkinlik yönüne işaret eder. Nefsin ateş olarak tanımında onun dinamik yapısı ele alınır. Molla Sadrâ, burada teşkîk ilkesini ateşe uyarlar ve ateş için maddesel ateşten nur olmaya giden bir dereceli ilerleme silsilesi tasvir eder. En alt aşamada ateş, cevheri hallerin tabiattaki değişimlerinden sorumlu olup; şehvet ve öfkedeki nefis onun bir sonraki aşamasıdır. Kontrol altına alınan bir sonraki aşamada ise ateşlikten nurluğa dönüşür. Böylece Esfâr’ın bu bölümü, hem Molla Sadrâ’nın nefis görüşünün tarihsel okumasını nasıl etkilediğini incelemek ve hem de De Anima geleneğinden gelen yazım geleneği ile onun yorumunu karşılaştırabilmek imkânı vermesi açısından önemlidir.
Bu bölüme odaklanan nazar, aynı zamanda İbn Sînâ’nın daha literalist okuması karşısında daha yorumcu bir okuma sunan Molla Sadrâ’nın, antiklere dair geliştirdiği bu okumada kendisine paralel başka filozoflara dayandığını da gözlemleyecektir. Bunu takiben Âmiri, Kadi Said ve Şehristânî’ye doğru takibi yapılabilecek bir tarih yazımının izleri sürülebilmektedir. Listelenen düşünürler için Eflatun, Pisagor gibi filozoflar, nebevi nurdan (mişkâtü’n-nübüvve) nasiplenmişlerdir. Bu silsiledeki isimler gibi Molla Sadrâ da gerçek filozof ile sahte filozofu ayrıştırır. Sühreverdî gibi Molla Sadrâ da tam bu ayrım sebebi ile sahip oldukları bilginin doğru insanların elinde bulunmasına dikkat ettikleri için bu kadim düşünürlerin sembolik bir dil kullandıklarını dile getirir. De Anima’nın birinci kitabında Antik düşünürlere dair listelenen görüşler hem De Anima yazımı paralelinde nefsin tanımı hem de bir tarih yorumu olarak Antik düşünürlerin alımlanmasına dair analize imkan veren bir pencere açmıştır. Bu makalede bu zaviye ele alınmış ve Aristocu De Anima birinci kitabından aktarılan bir pre-sokratiklere dair sunumun Molla Sadrâ’nın elinde hem kendi tarihsel okumasının farklılaşan bir yansıması ve hem de kendi felsefî görüşünü destekler bir alternatif sunuma dönüştüğü sonucuna ulaşılmıştır.
Molla Sadrâ Antikçağ ve Ortaçağ Nefis Teorileri Antik Nefis teorilerinin Ortaçağ İslam Dünyasında Alımlanmaları
Mulla Sadrā refers to ancient Greek philosophers in his writings quite often, especially when the subject matter is the soul. In this article, I will address how Mulla Sadra reiterates Avicenna’s summary and analyses of ancient theories of the soul as discussed in Safar 4, Bab 5, and Fasl 5 of, al-Hikmat al-Mutaʿāliya fi asfār al-ʿaqliyyat al-arbaʿa. The source of these discussions, when the structure and basic contents are considered, is Aristotle’s De Anima Book I. Before defining the soul, Aristotle discusses what kind of a science, a science on the soul should be, and afterwards, he evaluates previous theories on the soul as those defining the soul through movement, perception, and life. We observe that this evaluation on previous theories play a preparatory role for his own definition of the soul as perfection and actualization. In a similar manner, in Safar 4, Bab 5, and Fasl 5 of Asfār al-aqliyyat al-arbaʿa, Mulla Sadrā reinterprets and discusses Ancient theories in such a way that the discussion leads us to a theory similar to Mulla Sadrā’s. In the presentation of this chapter, we find out that the soul is immaterial and modulated (tashkīkī) reality and is represented as a unity which is in a constant movement in its substance. The soul is matter in its origin, yet turns into an immaterial reality through substantial movement. In direct disagreement with Aristotelian philosophy, for Mulla Sadrā, movement in substance is possible as well as it is essential in understanding the reality of the soul. When Mulla Sadrā evaluates the ancient discussions and the criticisms by Avicenna, he finds that the discussion focuses on the source of mobility yet the soul is supposed to be defined as the source of immobility equally. Next in the discussion on movement, he focuses on the necessity of accepting the principle of substantial movement.
According to Mulla Sadrā, Avicenna (following Aristotle’s presentation and interpretation) is misleading in his evaluation and criticisms of the ancient theories on the soul mainly because he follows a literalist reading. On the contrary, sources for Ancients’ knowledge is perennial wisdom, and their words on the soul have deeper meanings than what is understood at the first reading. When read with more trustful lenses, it will be manifested that the soul is an immaterial reality for them as well. For example, when they talk about the soul as a sphere, Mulla Sadrā thinks that they want to direct attention to the perfection. When fire is mentioned, the dynamic reality of the soul is brought to light. Mulla Sadrā, adds the principle of gradation (tashkīk) to his presentation and talks about modulation of fire from material fire to the immaterial light (nūr).The lowest level of fire is related to the changes in nature of the soul, the soul responsible of irascible and concupiscent establishes the next level. Once the soul is under total control, then it completes the passage to its incorporeality and becomes light. So this chapter is important in its structure because it allows us to read into how Sadrā’s historical reiteration is influenced by his own theoretical framework on the one hand. On the other hand, thanks to the long lineage of De Anima commentary literature, we can compare Sadrā with Aristotelian readings in this chapter.
The interpretative reading of Mulla Sadrā, in opposition to the literalist reading of Avicenna on the ancient theories, also leans on a history of other philosophers before him. In this regard, a lineage of historiography might be traced back to Āmirī, Qādi Saʿīd, and Shahristāni. What the article comes to conclude is that a particular presentation found in Aristotles’ De Anima- Book I is molded in Mulla Sadrā’s hands with a more interpretative version of pre-Socratic theories to such an extent to support Mulla Sadra’s own theories on the soul.
Mulla Sadra Medieval and Ancient Theories of Psychology Receptions of Ancient theories of soul in medieval Islam
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2022 |
Gönderilme Tarihi | 6 Ağustos 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.