Yahudi milliyetçiliği, 19. yüzyıl Avrupa’sındaki milliyetçi hareketlerle paralel biçimde ortaya çıkarak, modern siyasi ideolojilere hem bir tepki hem de onların bir ürünü olarak gelişti. Avrupa’daki ulus-devlet kavramından etkilenmiş olmakla birlikte, Yahudi milliyetçiliği içindeki baskın eğilim olan Siyonizm, belirgin biçimde dini hafıza ve tarihsel bilinç tarafından şekillendirildi. Siyonist düşüncenin merkezinde, kutsal Yahudi metinlerine ve kolektif tarihsel kimliğe kök salmış bir fikir olan Eretz Yisrael’e (İsrail Toprağına) dönme arzusu yer alıyordu. Theodor Herzl’in 1896 tarihli Der Judenstaat adlı eseri, bu arzunun sistematik bir siyasal ifadesini sunarak, yaygın antisemitizm ve Avrupa toplumlarındaki dışlanmışlığa karşı bir tepki olarak egemen bir Yahudi devleti kurulmasını savundu. 19. yüzyılın sonlarında Rus İmparatorluğu, dünyanın en büyük Yahudi nüfusuna ev sahipliği yapıyordu. Hukuki kısıtlamalar, sosyoekonomik dışlanma ve tekrarlanan pogromlar, Siyonist fikirlerin yeşermesi için elverişli bir ortam yarattı. Hovevei Zion gibi örgütler, tarımsal kolonizasyon yoluyla Filistin’de Yahudi yeniden yerleşimini teşvik etti; Rus Yahudileri ise 1897’de düzenlenen Birinci Siyonist Kongre’de önemli bir rol oynayarak hareketi kurumsallaştıran Dünya Siyonist Örgütü’nün kuruluşuna katkıda bulundu. Ancak 1917 Bolşevik Devrimi, bölgedeki Yahudi milliyetçiliğinin seyrini kökten değiştirdi. Marksist- Leninist dünya görüşü, milliyetçiliği proletarya enternasyonalizmiyle bağdaşmayan burjuva bir sapma olarak sınıflandırdı. Erken Sovyet döneminde kısa süreli bir hoşgörü, Poale Zion gibi sosyalist eğilimli Siyonist hareketlerin varlığına izin vermiş olsa da Siyonist örgütler kısa sürede bastırılarak karşıdevrimci olarak damgalandı. Sovyet rejimi açısından Siyonizm, yalnızca politik bir muhalefeti değil, aynı zamanda birleşik bir sosyalist kimlik fikrine yönelik bir meydan okumayı da temsil ediyordu. Buna karşılık SSCB, “Yahudi meselesi”ne kendi sınırları içinde Siyonizme alternatif bir çözüm sunarak yaklaşmayı tercih etti. 1928’de Sovyet hükümeti, Çin sınırı yakınlarında, Uzak Doğu’da bulunan ücra bir bölge olan Birobidjan’ı Yahudi yerleşim bölgesi olarak belirledi. Bu girişim, 1934’te Yahudi Özerk Bölgesi’nin (JAR) kurulmasıyla sonuçlandı; burada Yidiş resmî dil ilan edildi ve sosyalist ilkeler çerçevesinde kültürel özerklik vaat edildi. Ancak coğrafi yalıtılmışlık, zorlu yaşam koşulları ve dini ya da tarihsel meşruiyet eksikliği nedeniyle proje, Sovyet Yahudilerinden gerçek bir destek görmedi. Uluslararası Siyonist çevreler de bu projeyi reddederek, Yahudi halkı için tek meşru yurdun Filistin olduğunu ileri sürdü. Bu çalışma, Siyonist ideallerle Sovyet uluslar politikasının ideolojik karşılaşmasını, özellikle Birobidjan projesi üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, tarihsel-analitik bir yöntem izlemekte; Rusça ve İngilizce kaynaklardan, arşiv belgelerinden ve birincil materyallerden yararlanmaktadır. Sovyet devletinin Siyonizm dışı bir Yahudi ulus modeli inşa etme girişimini inceleyerek, bu araştırma milliyetçilik, azınlık politikaları ve totaliter rejimlerde kimlik oluşumu konularındaki daha geniş tartışmalara katkı sunmaktadır. Nihayetinde bu çalışma, dini-tarihsel milliyetçilik ile sosyalist enternasyonalizm gibi iki karşıt vizyonun, 20. yüzyılın başlarında Yahudi kolektif kimliğini nasıl tanımlamaya çalıştığına dair önemli bir bakış açısı sunmaktadır.
Jewish nationalism, which emerged in parallel with the nationalist movements of 19th century
Europe, developed both as a reaction to and as a product of modern political ideologies. While influenced by the European concept of the nation-state, Zionism—the dominant current within Jewish nationalism—was distinctly shaped by religious memory and historical consciousness. Central to Zionist thought was the aspiration to return to Eretz Yisrael (the Land of Israel), a notion rooted in sacred Jewish texts and collective historical identity. Theodor Herzl’s 1896 work Der Judenstaat provided a systematic political expression of this aspiration, arguing for a sovereign Jewish state in response to widespread antisemitism and marginalization in European societies. In the late 19th century, the Russian Empire was home to the world’s largest Jewish population. Legal restrictions, socioeconomic exclusion, and recurrent pogroms fostered an environment in which Zionist ideas found fertile ground. Organizations such as Hovevei Zion promoted Jewish resettlement in Palestine through agricultural colonization, and Russian Jews played a key role in the First Zionist Congress of 1897, which institutionalized the movement through the founding of the World Zionist Organization. However, the Bolshevik Revolution of 1917 fundamentally altered the trajectory of Jewish nationalism in the region. The Marxist-Leninist worldview classified nationalism as a bourgeois deviation incompatible with proletarian internationalism. While early Soviet tolerance briefly allowed the existence of socialist-leaning Zionist movements like Poale Zion, Zionist organizations were soon suppressed and labeled counterrevolutionary. For the Soviet regime, Zionism represented not only political dissent but also a challenge to the idea of a unified socialist identity. In response, the USSR initiated its own solution to the “Jewish question” by proposing an alternative to Zionism within its own borders. In 1928, the Soviet government designated Birobidjan—a remote area in the Far East near the Chinese border—as a Jewish settlement zone. This culminated in the 1934 establishment of the Jewish Autonomous Region (JAR), where Yiddish was made the official language and cultural autonomy was promised under socialist terms. Yet the project failed to gain genuine support among Soviet Jews, due to geographic isolation, harsh living conditions, and the absence of religious or historical legitimacy. International Zionist circles also condemned the project, asserting that Palestine remained the only rightful homeland for the Jewish people. This study aims to explore the ideological confrontation between Zionist aspirations and Soviet nationalities policy, particularly through the lens of the Birobidjan project. It employs a historical-analytical methodology, drawing on archival materials, primary sources, and scholarly works in both Russian and English. By examining the Soviet state’s attempt to construct a non-Zionist model of Jewish nationhood, the research contributes to broader discussions on nationalism, minority policies, and identity formation under totalitarian regimes. Ultimately, this work offers insight into how two conflicting visions—religious-historical nationalism and socialist internationalism—sought to define Jewish collective identity in the early 20th century.
History of Religions Zionism Russia Jews Autonomy Birobidjan
| Birincil Dil | İngilizce |
|---|---|
| Konular | Dinler Tarihi |
| Bölüm | Araştırma Makalesi |
| Yazarlar | |
| Gönderilme Tarihi | 15 Temmuz 2025 |
| Kabul Tarihi | 20 Kasım 2025 |
| Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2025 |
| Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 29 Sayı: 2 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.