Öz: Ekonomik
ilişkiler ve fetihler sonucu çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve bunun bir
sonucu olarak da birçok farklı kültürle karşılaşan Müslümanlar, özellikle
Bizans (Helen/Yunan), İran ve kısmen Hint kültürleriyle temasları sonucunda bu
kültürlere karşı büyük bir ilgi ve merak duymuşlardır. Özellikle İskenderiye,
Harran ve Cündişâpûr gibi şehirlerin fethedilmesinin ve bu şehirlerdeki ilmî
geleneğin Müslümanlar üzerinde önemli etkileri olmuştur. Nitekim bu fetihler
akabinde Müslümanlar, sadece dinî ilimlerle yetinmemiş, bunun yanında antik
düşünce geleneğini ve kadim kültürleri tanımak amacıyla o kültürlere ait
eserleri Arapçaya çevirmek üzere harekete geçmişler, yani ilk tercüme
faaliyetlerine başlamışlardır. İslam medeniyeti ve bilim tarihi açısından son
derece önemli olan bu ilk tercüme faaliyetleri, bugüne kadar pek çok çalışmaya
konu olmuştur. Ancak yapılan çalışmalar sırasında genellikle tercüme yapılan
eserlerin isminin, yapıldığı alanların ve bu tercümeleri yapan mütercimlerin
zikredilmekle yetinildiği görülmektedir. Bu çalışmada ise İslam Bilim
Tarihi’ndeki ilk tercüme faaliyetleri ve yapıldığı alanlar yanında, tercüme
faaliyetlerinden önce Müslümanların bu alanlardaki bilgi ve birikimlerinin ne
olduğu ve tercüme faaliyetlerinin bu alanlardaki gelişim veya değişime olan
katkısı, yazmış olduğu eserler Batı’da da tanınan farklı yüzyıllardaki Müslüman
bilim adamlarından örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Bu bağlamda Müslümanlar açısından bilim ve teknolojide II. (VIII.) ile V. (XI.)
yüzyıllar arasında yaşanan parlak zaman ve bu zaman dilimi içerisinde yapılan
bazı önemli bilimsel faaliyetler; bilgiyi elde etme, bilgiyi sistemleştirme ve
özgün bilgi üretme dönemi olmak üzere üç ana bölümde incelenecektir.
Özet: Bilim, medeniyetin ve insanlık
tarihinin en önemli ortak miraslarından biridir. Bu mirasta en çok katkısı
olanlar ise yaşadıkları toplumda bilime, bilimsel çalışmalara ve bilim
insanlarına gereken önemi gösterenlerdir. İlk emri “Oku” olan bir dinin
müntesipleri olan Müslümanlar da, bilime değer veren ve bunun için önemli
çalışmalar altına imza atan toplumlar arasında saygın bir yere sahiptir.
Ekonomik ilişkiler ve fetihler sonucu çok
geniş bir coğrafyaya yayılan ve bunun bir sonucu olarak da birçok farklı
kültürle karşılaşan Müslümanlar, özellikle Bizans (Helen/Yunan), İran ve kısmen
de Hint kültürleriyle temasları sonucunda bunlara karşı büyük bir ilgi ve merak
duymuşlardır. Özellikle İskenderiye, Harran ve Cündişâpûr gibi şehirlerin
fethedilmesinin ve bu şehirlerdeki ilmî geleneğin Müslümanlar üzerinde önemli
etkileri olmuştur. Nitekim bu fetihler akabinde Müslümanlar, sadece dinî
ilimlerle yetinmemiş, bunun yanında antik düşünce geleneğini ve kadim
kültürleri tanımak amacıyla o kültürlere ait eserleri Arapçaya çevirmek üzere
harekete geçmişler, yani tercüme faaliyetlerine başlamışlardır.
İslam medeniyeti ve bilim tarihi açısından
son derece önemli gördüğümüz bu çalışmada, tercüme faaliyetlerinin bilgi
üretimine katkısı ele alınacaktır. Bu bağlamda Müslümanlar açısından bilim ve
teknolojide VIII. ile XI. yüzyıllar arasında yaşanan parlak zaman ve bu zaman
dilimi içerisinde yapılan bazı önemli bilimsel faaliyetler; bilgiyi elde etme,
bilgiyi sistemleştirme ve özgün bilgi üretme dönemi olmak üzere üç ana bölümde
incelenecektir.
İslâm dininin iki ana kaynağı olarak kabul
ettiğimiz Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in hadisleri ilmi öven ve teşvik eden
pek çok emir ve tavsiye içermektedir. Hatta bu ayet ve hadislere göre ilmin ya
da bilimin rolü dinin ve böylece de bütün bir insan hayatının asıl itici gücü
olarak öne sürülmüştür de diyebiliriz. Bundan dolayı Hz. Muhammed’in peygamber
olarak görevlendirilmesiyle Mekke’de başlayan ve Medine’de devam eden ilmî
faaliyetler, Hulefâ-i Raşidîn döneminde de artarak devam etmiştir. Özellikle
ilk İslâm fetihleri Müslümanların, Bizans ve İran başta olmak üzere pek çok farklı
medeniyetle tanışmalarına, bu medeniyetlerin meydana getirmiş olduğu eserlerden
faydalanmalarına, Emevîler ve Abbasîler dönemlerinde de yoğun bir tercüme
faaliyetine girişmelerine vesile olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, dinî ilimler
yanında sosyal bilimler, fen ve sağlık bilimleri alanlarında da ilerlemeye
başlamışlardır. Bu anlamda Müslümanların ilk yapmaya çalıştığı şey var olan
bilgi birikimini tanımaya ve anlamaya çalışmak, sonrasında ise geliştirmek ve
dünyanın istifadesine sunmak olmuştur.
Araştırmamızda bilgiyi elde etme dönemi
olarak adlandırdığımız dönem; İskenderiye, Harran ve Cündişâpûr gibi şehirlerin
fethedilmesinin ve ardından bu şehirlerdeki ilmî geleneğin Müslümanlar
üzerindeki önemli etkilerinin bir tezahürü olarak ilk tercüme faaliyetlerinin
başladığı dönemdir. Bu dönemde bilim nerede olursa olsun gidip alma çabası
hakim olup; amaç, bilgiyi üreten, ister Yunan, ister Hint, ister Farisî olsun
onu elde etmek ve Arapçaya çevirmektir.
Bilgiyi sistemleştirme dönemi ise hem tercüme
faaliyetlerinin artarak devam ettiği hem de tercüme faaliyetleri neticesinde
elde edilen bilginin sistematik hale getirilmeye başlandığı bir süreçtir. Bu
süreçte amaç, bilgiyi üreterek, kullanılabilir hale dönüştürmek ve toplumun
hizmetine sunmak olmuştur. Yine bu süreçte, bilim hem takdir ve teşvik edilme
ayrıcalığını kazanmış, hem de dönemin yöneticileri ve ilim meraklıları,
bilginin ışığıyla tüm sorunların çözülebileceği yaklaşımı içinde olmuşlar ve bu
yönde adımlar atmışlardır. Beytülhikmeler ve rasathaneler, bu sürecin birer
meyvesi olarak ortaya çıkmış kurumlardır. Bu dönemde yapılan tercümeler
Müslümanlar arasında derin bir ilgi ve etki meydana getirerek onların bilgi ve
kültürünü zenginleştirmiştir; ancak hiçbir zaman özgün kimliklerini
kaybetmelerine sebep olmamıştır. Bilakis Müslüman âlimler, kendilerinden önce
yaşamış bilginlerin çalıştıkları farklı alanlarla ilgili eserleri inceleyerek
istifade etmişler; fakat hiçbir zaman onları mutlak bir otorite olarak
görmeyip, yeri geldiğinde eksik ve yanlışlarını ortaya koymuşlar, sonunda da
kendi gözlem, deney ve düşüncelerini ortaya koymak suretiyle özgün eserler
üretmişlerdir.
Özgün bilgi üretme süreci olarak
adlandırdığımız bu dönemde ise, yaşadığı yüzyılda ön plana çıkmış ve sonrasında
Avrupa bilim dünyası tarafından da tanınmış bazı ilim adamlarından ve çalışma
yaptıkları alanlardan hareket etmek suretiyle dönemin ilmî anlamda nasıl bir
gelişmişlik seviyesine ulaştığı ortaya konmaya çalışılacaktır. Söz konusu bu
dönem Fezârî (ö. 190/806), Câbir b. Hayyân (ö. 200/815), Hârizmî (ö. 232/847),
Fergânî (ö. 247/861), Ali b. Rabben et-Taberî (ö. 247/861), Ebû Bekir Râzî (ö.
313/925), Bettânî (ö. 317/929), Ebü’l-Vefâ Bûzcânî (ö. 388/998), İbn Sînâ (ö.
428/1037), Ali b. Îsâ el-Kehhâl (ö. 430/1039), İbnü’l-Heysem (ö. 432/1040) ve
Bîrûnî (ö. 453/1061) gibi bilim adamı ve düşünürlerin zirvede olduğu bir zaman
dilimidir. Bu dönemde bir taraftan tercüme faaliyetleri tüm hızıyla devam
ederken (VIII.-X. yüzyıllarda) diğer taraftan araştırmalar, kuralları,
yöntemleri ve kavramları olan bir niteliğe kavuşmuş ve İslam bilim tarihinin
altın çağı yaşanmıştır. Bu dönem içindeki en parlak çalışmalar, matematik, tıp,
fizik, kimya ve astronomi alanlarında gerçekleştirilmiş olup üretilen bilgiler,
V. ila XI. yüzyıllar arasında skolastiğin koyu karanlığını yaşayan batı dünyası
tarafından, ancak yüzyıllar sonra yani XI. yüzyıldan itibaren Arapçadan
çeviriler yapılarak tanınabilmiştir.
Abstract: With economic relations and conquests, Muslims have
spread to a very wide geographical area. Consequently, they have encountered
many different cultures. Muslims have had great interest and curiosity towards
new cultures especially those of Byzantine (Helen / Greek), Iran and partly of
the Indian cultures. Especially, the
conquest of cities such as Alexandria, Harran and Jundīshāpūr and the scientific
tradition in these cities had great influence on Muslims. After these
conquests, Muslims not only studied Islamic sciences but also began the
activities of translation into Arabic to get familiar with ancient tradition of
thought and culture. These first translation activities, which are extremely
important in terms of Islamic civilization and the history of science, have
been studied extensively to date. However, it is observed that during the
studies performed, the only information mentioned were usually the names of the
translated works, the domains of study they were written for and the names of
interpreters. This study aims to shed light on the first translation activities
in the History of Islamic Science, as well as the fields in which these translations
were done, the knowledge and the accumulation of Muslims in these fields before
translation activities and the contribution of translation activities in
development or change in these fields by providing examples from Muslim scientists
in different centuries, whose works are also known in the West. The golden era
of Muslims in science and technology between the 8th and 11th
centuries and some important scientific activities carried out within this period
are analyzed in three periods; “acquisition of the information”,
“systematization of the information” and “production of original information”.
Summary: Science is one of the most
important mutual heritage of civilization and human history. Those who attach importance
to science, scientific studies and scientists are mostly the ones who
contributed to this heritage. Muslims, who are the members of a religion with
the first holy command “Read,” have a respectful place among the societies that
attached importance to science and therefore composed important works.
Through economic relations and
conquests, Muslims have spread to a very wide geographical area. Consequently,
they encountered many different cultures. Muslims had great interest in and
curiosity about new cultures especially those of Byzantine (Helen / Greek),
Iran and partly of the Indian cultures.
Especially, the conquest of cities such as Alexandria, Harrān and
Jundīshāpūr and the scientific tradition in these cities had great influence on
Muslims. After these conquests, Muslims not only studied Islamic sciences but
also began the activities of translation into Arabic to get familiar with
ancient tradition of thought and culture.
Being extremely important in
terms of Islamic civilization and the history of Islamic science, deals with
the contribution of translation activities to information production. The
golden era of Muslims in science and technology between the 8th and
11th centuries and the some important scientific activities carried
out within this period are analyzed in three periods; “acquisition of the
information,” “systematization of the information” and “production of original
information”.
The Holy Quran and the hadiths of
the Prophet, which are regarded as two main sources of Islam, include many
orders and recommendations praising and encouraging science. Moreover,
according to Quranic verses and the hadiths, the role of science and
scholarship has been a propelling power in religion, and consequently in whole
human life. Therefore, the scientific activities that started in Mecca with Prophet
Muhammad’s being prophet and continued in Medina, kept going intensively during
the period of Rashidun Caliphate. Especially the first Islamic conquests helped
Muslims encounter different civilizations specially Byzantine and Iran, make
use of the works of these civilizations and begin translation activities intensively
during the periods of Umayyads and ʿAbbāsids. As a result, Muslims have
improved in social, applied and health sciences as well as religious sciences.
What Muslims tried to do first is to understand the existing knowledge and then
to improve and dedicate it to the use of world.
In this study, the period
commonly referred to as “acquisition of the information” encompasses the time
when cities as Alexandria, Harran and Jundīshāpūr were conquered and the
scientific tradition in these cities influenced Muslims and consequently the
translation activities began. The purpose in that period was to get the
knowledge regardless of its location and translate it into Arabic.
“Systematization of the
information” period addressed the process in which translation activities went
on and the knowledge acquired via translation was systematized. The purpose of
the period was to produce knowledge, make it utilizable and dedicate it to the
society. In that period, also, science was praised and encouraged.
Administrators and scholars of the period believed that all problems could be
solved through science. Centers of translation (Bayt al-Ḥikmas) and
observatories were established in this period. Appealing and influencing the
Muslims, translations of the period enriched their culture but never led them
lose their genuine identity. On the contrary, Muslim scholars, investigating
the works of early scholars and criticizing them whenever necessary, never
accepted them as absolute authority and produced their authentic works.
Islam Science Translation Bayt al-Ḥikma Muslim Scientists Muslim Scientists
Konular | Din Araştırmaları |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 5 Ekim 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.