Öz: Fıkıh mezhepleri haberler
arasında çelişkilerin giderilmesinde farklı
metotlar
uygulamışlardır. Esasında
bu yöntem farklılığı da doğrudan bir meselede farklı görüş beyan etmeyi,
yani, fıkhî ihtilafı da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bir
ekol, muârız haberlerin değerlendirilmesinde
izlediği yöntemle
ilgili yaptığı izahlarla, ulaştığı
fıkhî hükümde muârız haberlerden hangisini delil olarak kullandığını ve bu
haberle ihticâc gerekçesini, konuyla
ilgili diğer haber veya haberleri nasıl
yorumladığını veya bunlarla
amel etmeme sebebini kendi usûl
sistematiği çerçevesinde ortaya koymayı hedefler. Bu
makale, Hanefîlerin haber teorisinin önemli
bir parçası olan muârız haberler konusunda
geliştirdikleri teoriyi İsa b. Ebân,
Kerhî, Cessâs, Debûsî, Pezdevî
ve Serahsî’yi esas alarak kronolojik olarak ortaya koymayı
hedeflemektedir. Ayrıca İsa b. Ebân
tarafından ilk olarak ortaya koyulan teoriye, mezkûr âlimlerin bulundukları
eleştiri ve katkılar tespit edilmiş, bir
nazariyenin gelişim
serüveni ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonraki
dönem araştırmalarda sık sık tekrar edilen Hanefîlerin
haberler arasındaki tearuzu gidermede ilk olarak neshe gittikleri söylemi,
yukarıdaki âlimlerin bakış açıları çerçevesinde sorgulanmıştır.
Özet: Haber
teorisinin bir parçası olarak
geliştirilen muarız haberler nazariyesi mezheplerin sünnete yaklaşımını ortaya
koymada önemli bir yere sahiptir. Zira ekollerin haberler arasındaki
çelişkiyi gidermek amacıyla takip ettikleri sistem âlimlerin içtihadını önemli
derecede etkilemektedir.
Günümüzde yapılan bazı
araştırmalarda haberler arasındaki teâruzu gidermeye yönelik Hanefîler
tarafından geliştirilen sistem; nesih, tercih, cem‘ ve tesâkut; nesih, cem‘,
takrîru’l-usûl olmak üzere iki farklı şekilde takdim edilmektedir. İki
çözüm yolu hiyerarşisinin ortak noktası neshin ilk sırada yer almasıdır. Bu araştırmada
bu bilgilerin doğruluğunu da test etmek amacıyla hicrî ilk beş asırda Hanefî
usulcülerin haberler arasındaki çelişkiyi gidermede izledikleri yöntem incelenmiştir.
Bu teorinin hicrî beş asırdaki gelişimi incelenirken İsa b. Ebân (ö. 221/836),
Kerhî (ö. 340/952), Cessâs (ö. 370/981),
Debûsî (ö. 430/1039), Pezdevî (ö. 482/1089) ve Serahsî’nin (ö. 483/1090 [?])
görüşleri esas alınmıştır.
Bir
teorinin tesis ve ikmâlinin bir süreci
gerektireceği tartışılmaz bir gerçektir. Bu bağlamda Hanefî haber/sünnet
teorisi içerisinde mütalaa edilmesi gereken çelişkili haberlere dair
nazariyatın ne zaman ve hangi ilkeler üzerine tesis edilmeye başlandığı,
gelişim sürecinde
kimin hangi gerekçelerle ve nasıl
katkılarda bulunduğu, sonraki dönem Hanefiler arasında farklı yorumlara sevk
eden çözüm yolu hiyerarşisinin erken dönemde nasıl tesis edildiği
araştırılmıştır.
Bu teori uzun bir süreçte farklı bakış
açılarıyla konulan ilkelerle zenginleştirilmiş, yeni
kavramlar ve sistematik anlatımlarla daha anlaşılır hale getirilmiştir. Hanefî
fıkıh usulü âlimleri bu teorinin ilkeler açısından zenginleştirilmesinde,
mezhep imamlarına ait fıkhî içtihatlardan yararlanmışlardır. Bu durum ise söz konusu
nazariyatın, mezhep imamlarının muârız haberler karşısında nasıl bir metot
takip ettiklerini keşfetmek amacıyla ortaya konulmuş ilmî bir çaba olduğuna
delalet etmektedir.
Tespit edilebildiği kadarıyla, İsa b. Ebân Hanefî fakihler arasında
çelişkili haberlerle ilgili ilk detaylı metodolojik açıklamada bulunan usûl
âlimidir. Bu ise muârız haberlerle ilgili teorinin, takriben hicrî üçüncü asrın
başlarından itibaren vaz edildiğini göstermektedir. İsa b. Ebân öncelikle, zıt
haberleri “birinin hükmüyle ilgili icmâ bulunan haberler” ve “hükümlerine
dair icmâ oluşmayan haberler” şeklinde “icmâ‘” ekseninde ikiye ayırmaktadır.
İlk grupta yer alan ve hükmüyle ilgili icmâ‘ bulunan haberi kabul etmekte ve
diğerini, sahih ise, mensûh olarak değerlendirmektedir. İsa b. Ebân’ın
ortaya koyduğu bu çözüm yolunun pratik değerinin yüksek olduğu ifade
edilmelidir. Zira fıkıhta muayyen bir haber ve bu haberin içerdiği hüküm
konusunda oluşan icmâ ile bu icmâya muhalif olan bir haber arasındaki çelişkiyi
cem‘ metoduyla gidermenin pratik bir değeri
bulunmamaktadır. Ayrıca nâsih ve mensûhun belirlenmesinde icmâya etkin bir rol
verilmesi de nesh metoduna kolayca gitmeyi engellemektedir.
İsa b. Ebân, “hükümlerine dair icmâ oluşmayan haberler”i de
kendi aralarında tarihlerini bilenen ve bilinmeyen şeklinde ikiye
ayırmakta
ve her iki gruptaki haberler arasındaki zıtlıkları gidermede öncelikle cem‘
metodunu uygulamaktadır. Cem‘ metoduyla sorunun çözülmemesi durumunda tarihleri
bilinen haberlerde neshe gitmektedir. Tarihleri bilinmeyenlerde ise asıllara uygun olanla
amel etmeyi kabul etmekte, bunun da mümkün olmaması durumunda her iki
haberlerle de amel edilmemesi gerektiğini benimsemektedir.
Kerhî’nin fıkıh usulüne dair görüşlerini en çok
aktaran kişiler arasında yer alan Cessâs,
onun muarız haberlerle ilgili görüşlerini, İsa b. Ebân’nın teorisinin aktarımında
ve yorumlanmasında gördüğümüz bütünlük içerisinde aktarmamaktadır. Cessâs,
Kerhî’nin
görüşlerinden, daha çok İsa b. Ebân’ın sistemini geliştirme bağlamında
istifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu durum ise Kerhî’nin İsa b. Ebân tarafından ortaya
konulan tezat haberlerle ilgili sistemi temelde kabul ettiği izlenimi
uyandırmaktadır.
Cessâs’ın muârız haberler teorisinde üstlendiği en
önemli rol İsa b. Ebân ve Kerhî tarafından konulan esasları
temellendirmesidir.
Kerhî sonrasında söz konusu teoriye -gerek daha sistematik
hale getirmesi gerekse onun tarafından vaz edilen bazı asılları sorgulayarak
efrâdını câmi ağyarını mâni hale getirmesi açısından- en fazla katkıda bulunan Debûsî
olmuştur.
Açıklamalarından muârazayı hakîkî ve zâhirî olmak üzere iki kısımda telakki
ettiği anlaşılan Debûsî’nin bir muârazanın hakîkî olabilmesi için
getirdiği şartlar, esasında tezatlığın giderilmesi noktasında uygulanan birer
çözüm yolları olmaktadır.
Haberlerin her birinin ayrı hükümler ve
olaylarla ilgili olması, esasında muârazının giderilmeye çalışılmasıyla ilgili
geliştirilen bir anlamda uzlaştırma yollarıdır. Serahsî’ye gelindiğinde
muârazanın giderilmesiyle ilgili konu “delil”, “hüküm”, “hâl”, “tarih naslarda
açık olan”, “tarih naslarda kapalı olan” gibi kavramlarla daha dakik bir
şekilde ele alındığı müşahede edilmektedir. Serahsî’nin sisteminde
ise net bir şekilde muârazanın nesih metoduyla giderilmesine en son seçenek
olarak yer verilmiştir.
Hanefî Fıkıh Usûlü Teâruz Nesh İsâ b. Ebân Cessâs Debûsî Pezdevî Serahsî
Abstract: The schools of fiqh applied different methods to
eliminate contradictions between narrations. In fact, this difference in
methodology directly led to fiqh disagreement. Thus, a school explains within
the framework of its own procedural system which of the contradictory
narratives it uses as evidence, the reason for using this narrative, how they
interpret other narrations about the subject or the reason for not using these
reports as evidence. This article aims to chronologically examine the theory
that the Ḥanafī
developed about antithetical narratives based on ‘Īsā
ibn Abān,
al-Karkhī,
al-Jaṣṣāṣ,
al-Dabūsī,
al-Pazdawī
and al-Sarakhsī. Moreover,
the criticisms and contributions made by the scholars of the principles of
jurisprudence are determined. Frequently repeated approach in some research that
the Hanafis first used the abrogation (al-naskh) to fulfill the contradiction
between the narrations is questioned within the framework of the aforementioned
scholars’ viewpoints
Summary: The theory of
contradictory narratives, developed as part of the narration theory, has an
important position in the sense of the school’s approach to the Sunnah.
This is because the system that a school of jurisprudence implements to fulfill
the contradiction between narrations has an important influence in scholars’ juridical opinion.
In some studies carried out today, the system
developed by the Ḥanafī to eliminate
the contradiction between narratives is presented in two different ways as
abrogation (al-naskh), preference (al-tarjīḥ), conciliation (al-cam‘) and not to use as evidence (al-ṭāsāquṭ) or abrogation,
conciliation and applying principles (taqrīr al-uṣūl). The
common point of the two hierarchies of solution is placing abrogation in first
rank. In order to test the accuracy of this information in this research, we
studied the system that the Ḥanafi scholars who
lived in the first five centuries of the Hijra followed to eliminate the
contradiction between the narrations. The development of this theory in the
five centuries of the Hijra was examined on the basis of the views of ‘Īsā ibn
Abān (d., 221/836), al-Karkhī (d. 340/952), al-Jaṣṣāṣ (d. 370/981), al-Dabūsī (d.
482/1089) and al-Sarakhsī (d. 483/1090 [?]). It is an indisputable fact that
the construction and development of a theory requires a process. In this
context, the present study investigated when and on which principles the theory
of contradictory narratives on Ḥanafīan theory of narrative/Sunnah is started to be instituted; who and for
what reasons contributed to it during this evolution process and how; and how
it is instituted the way of solution hierarchy in theearly period which makes a
differentiation in comments between Ḥanafīan later.
This theory was enriched by principles that were developed with different perspectives during
a long process and its comprehensibility was boosted using new concepts and
systematic expression. Ḥanafī legal
theorists benefited from the
opinions of masters of the jurisprudence school to enrich this theory in
terms of principles. This suggests that the theory is a scientific effort aimed
at discovering how masters of the jurisprudence school are following a method
in the face of contradictory narratives.
As far as known, Isā ibn Abān is the first theoretician to have detailed
methodological explanations related
to contradictory narratives between the Hanafi scholars. This shows that the
theory related to contradictory narratives was established at the beginning of
the third century of the hegira. 'Isā ibn Abān divides the opposite narratives into
hadiths that are compatible with consensus and hadiths that are contrary to
consensus on the basis of consensus (ijmā‘). He accepts the hadith
in the first group and he evaluates the hadith in the second group as the abrogated
(mansūkh) if
it is authentic. It must be stated that this solution path which Isā ibn Abān put forth is of high practical value. There is no practical value in fıqh to eliminate
the contradiction between the hadith which is compatible with the consensus and
the hadith contrary to this consensus by the conciliation method. Moreover, giving an
active role to the consensus in the determination of the abrogating (al-nāsikh) and
abrogated (al-mansūkh) also prevents easy access to the method
of abrogation. ‘Isā ibn Abān divides
hadiths that are without
consensus about their provisions into two: the appearance (al-wurūd) date
is known and unknown. He first applied the conciliation method to fulfill the
contradictions between the narrations in both groups. If the problem is not
solved by the conciliation method, Isā applies the
abrogation (al-naskh) method for narrations whose the appearance (al-wurūd) date is known. The
ones that the date is not known can be acceptable in accordance with the
originals, and if this is not possible, he says that both narrations cannot be
used as evidence.
al-Jaṣṣāṣ, who is one of the
people who convey mostly al-Karkhī's views on
fiqh methodology, does not convey
the views of al-Karkhī on contradictory narratives in integrity that we see
in the transmission of 'Isā ibn Abān’s theory and
its interpretation. It is understood that al-Jaṣṣāṣ benefited from the
views of al-Karkhī to improve the system of Isā ibn Abān. This suggests that al-Karkhī basically accepted the system of contradictory
narratives established by Isā ibn Abān.
al-Jaṣṣāṣ 's most important role
in the theory of contradictory narratives is based on the principles laid down
by ‘Isā ibn Abān and al-Karkhī.
Ḥanafī Legal Theory Contradictory narrations ‘Īsā ibn Abān al-Jaṣṣāṣ al-Dabūsī al-Pazdawī al-Sarakhsī
Konular | Din Araştırmaları |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 15 Ekim 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.