Öz
Kurtubî (öl. 671/1273), tefsir, hadis ve fıkıh âlimidir. Hem Batı hem de Doğu medeniyetini sırasıyla Endülüs ve Mısır coğrafyasında tecrübe etmiştir. Kurtubî, el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân adlı meşhur tefsirinde tüm ahkâm âyetlerini mukayeseli olarak tefsir ve te’vil etmiştir. Yine Kur’an ve Sünnet’in ahkâma delâlet yönlerini araştırmanın yanında umumiyetle fıkhî meselelere dair hukuk normlarını yorumlamıştır. Bu suretle Kurtubî, kazuistik bir format altında sivil bir kanunlaştırma faaliyetinin teşekkülüne ve geliştirilmesine katkı sağlamıştır. Makalede ahkâm tefsirinin kazuistik yapısı, el-Câmi‘ örnekleminde şekil ve muhteva cihetinden incelenmiştir.
Bu yüzden makalede ne ahkâm tefsiri ve fıkıh ekollerinin ne de pozitif hukuk disiplinlerinin aynîliği ya da benzerliği değil, bunların kazuistik yapıları, bu temelde hangi sistemleri inşa ettikleri ve hangi yorum yöntem ve tekniklerini işlettikleri, özgün bünyeleri açısından değerlendirilmiştir.
Bu istikamette ahkâm tefsirinin kazuistik yapısının, Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarıyla şekillenip bu temel üzerine tesis edildiği vurgulanmıştır. Bu kapsamda ahkâm tefsirinin hem şekil hem de içerik cihetinden müstakil bir gelenek olduğu ve istimal ettiği yorum enstrümanlarının özgün bünyesiyle özdeşleştiği ortaya konmakla birlikte, kazuistik yöntemin gerek ahkâm tefsirinin gerekse İslâm hukuk düşüncesinin temel bir unsuru olmadığı neticesine varılmıştır. Bu sonuç kazuistik yöntemin zaman ve mekân şartlarına göre değişim ve dönüşüme tâbi tutulabilecek bir araç vasfı taşıdığını göstermektedir.
Özet: Kur’an, “Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik”(el-İsrâ 17/106) âyetinin mazmununca, muhatapların sosyokültürel konumları gözetilerek yaklaşık yirmi üç yılda indirilmiştir. Hz. Peygamber de “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik” (en-Nahl 16/44) âyetinin mûcibince, Kur’an’ı insanlara açıklamıştır. Hayatı yansıtan bu Kur’an kronolojisinde tabii olarak bir konu bütünlüğü mevcut değildir. Nitekim fert ve topluma dair meseleler kazuistik/meseleci bir yöntemle müstakil olarak tahlil edilip murâd-ı ilâhi muvacehesinde hükme bağlanmıştır. Bu süreç makale açısından okunduğunda “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.’ Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: ‘İhtiyaçtan arta kalanı.’ Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz” (el-Bakara 2/219) gibi âyetlerin (el-Bakara 2/186; en-Nisâ 4/176; el-Enfâl 8/1) şekil ve muhteva cihetinden kazuistik yöntemi yansıttığı görülebilir. Bu durum Sünnet’le de örneklendirilebilir. Meselâ Resûlüllah, “Deniz suyuyla abdest almak câiz midir?” sorusunu “Suyu temizdir, ölüsü de (balıkları) helâldir” (Ebû Dâvûd, “Ṭahâret”, 41) şeklinde cevaplayarak genel bir kural ihdas edip hüküm vermiştir.
Erken dönemdeki bu örnek tablonun, köken, kaynak ve uygulama açısından ahkâm tefsirinin temelini zımnen oluşturduğu ve içerdiği örneklerde şekil ve muhtevasının ekseriyetle mündemiç olduğu söylenebilir. Zaten makalede bu dönem temel alınarak ahkâm tefsiri ve kazuistik yapısı analitik ve eleştirel bir yaklaşımla işlenmiştir. Yine kazuistik yöntem, Doğu-Batı ilim ve kültür hayatının evrensel kavramlarından biri olduğundan çalışmada interdisipliner bir yaklaşım sergilenmiştir. Kazuistik yöntemin kökleri MÖ 5000’li yıllara uzanmakta olup antik çağın toplum ve devletlerinin hukuk sistemleri bu yöntem cihetinden incelenmektedir. Ahkâm tefsirinde de bu yöntem tercih edilip kullanılmıştır. Bununla birlikte ne ahkâm tefsiri ve fıkıh ekolleri ne de pozitif hukuk disiplinlerinin aynîliği ya da benzerliği değil, bunların kazuistik yapıları, bu temelde inşa ettikleri sistemleri ve kullandıkları yorum yöntem ve tekniklerinin özgünlükleri cihetinden analizi gerçekleştirilmiştir.
Esasen makale tefsir, hadis ve fıkıh âlimi Kurtubî’nin (öl. 671/1273) el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân adlı Kur’an tefsirinin örnekleminde işlenmekle beraber, ibâdât, muâmelât ve ukūbâtla ilgili âyetlerin tefsir ve te’vilini konu edinen ahkâmü’l-Kurʾân dalına ait eserlerin yanında ahkâm tefsirinin gelişimine muvâzî olarak birçok eserden de istifade edilmiştir. Tefsirinde ahkâm âyetlerini mukayeseli olarak açıklayan Kurtubî, Kur’an ve Sünnet’in ahkâma delâlet yönlerini araştırmış, umumiyetle mevcut hukuk normlarını deliller muvacehesinde yorumlamış ve kendine has görüş ve ictihadlarda bulunmuştur. Böylece hem tefsir birikiminden istifade etmiş hem de kazuistik formatla sivil bir kanunlaştırma faaliyetinin teşekkül ve gelişimine katkıda bulunmuştur. Nitekim kazuistik/meseleci yöntem, Batı ve Doğu hukuk disiplin ve sistemlerince bir kodifikasyon/tedvîn tekniği olarak kullanılagelmiştir. Kazuistik yöntem, hem somut olay hem de soyut kural metotlarını kapsamaktadır. Somut olay diye tabir edilen kazuistik/casuiste metotta, kanunlar meydana gelmesi muhtemel tüm hâdiselere göre teferruatıyla düzenlenirken, soyut kural metodu olarak nitelenen mücerret/abstract metotta kanunların genel ve soyut bir çerçevede tanzim edilmesi amaçlanmıştır. Makalede ahkâm tefsirinin gerek somut gerekse soyut boyutları kendine has bir şekilde içerdiği ifade edilmiştir. Konunun temellendirilmesi istikametinde ahkâm tefsirinin vahye dayandığından hareket edilip köken ve kaynak olarak beşerî hukuk düşüncelerinden ayrıldığı ve bunun en mümeyyiz vasfı olduğu vurgulanmıştır. Binaenaleyh ahkâm tefsirinin müstakil bir ilmî gelenek olup kendine has bir tanımı, konusu ve gayesi bulunduğu işlenmiş ve özgün yapı ve işlevine dikkat çekilmiştir. Nitekim ahkâm tefsirinin konu ve amacı ahkâm âyetlerinin dâima Kur’an-Sünnet merkezinde tefsir ve te’vilini icap ettirmektedir. Nasların ahkâma delâlet yönlerinin araştırılıp fert ve toplumun meselelerini çözme hedefi de bunu lüzumlu kılmaktadır. Nitekim ahkâm âyetleri dinî-hukukî meselelerin ilham kaynağı olarak kıyamete kadar insanlığın hidayet rehberidir; iki cihan saadetini kazandıran muhteva ve hükümleri ihtiva etmektedir.
Makalede inşa edilen bu temel üzerinden genelde İslâm hukuk düşüncesinin özelde ahkâm tefsirinin doğuşundan günümüze zaman ve mekân şartları bağlamında değişim, gelişim ve etkileşim süreçleri geçirdiği ve tüm bu gelişmelerin şekil ve muhtevasına yansıdığı ortaya konularak belli başlı sonuçlara ulaşılmıştır: Bunların başında ahkâm tefsirinin hem şekil hem de içerik cihetinden müstakil bir gelenek olduğu ve istimal ettiği yorum enstrümanlarının özgün bünyesiyle özdeşleştiği müşahede edilmekle birlikte, kazuistik yöntemin gerek ahkâm tefsirinin gerekse İslâm hukuk düşüncesinin temel bir unsuru olmadığı neticesi gelmektedir. Bu bakımdan kazuistik yöntem, zaman ve mekân şartları bağlamında her zaman değişim ve dönüşüme tâbi tutulması mümkün bir enstrüman konumundadır. Bu çerçevede diğer yorum araçları gibi kazuistik yöntemin de ahkâm tefsirinin orijinal bünyesinde kendine has bir tarzda geliştiği ve herhangi bir ekol veya sistemin enstrümanları, diğerleriyle sûreten aynı veya benzer görünseler dahi özgün bünyelerine göre şekillendiği belirtilmiştir. Bu husus gözetilmediğinde ise hatalı yorum ve çıkarımların ortaya çıkabileceği vurgulanmıştır.
Makalede ahkâm tefsirinin problemleri açısından kazuistik yönteme analitik ve eleştirel bir tarzda yaklaşılıp müsbet ve menfi neticeler el-Câmiʿ üzerinden örneklendirilmiştir. Meselâ Kurtubî, al-Ṭalāq sûresinin 4. âyetindeki “hayız/âdet görmeyenler (ve’llāī lem yaḥiḍne)” ifadesini ahkâm tefsiri ve fıkıhla ilgili eserlerin çoğunluğundaki gibi, “bulûğa ermemiş küçük kız çocuğu (es-sagīre)” olarak yorumlamakla kalmamış, velisi tarafından evlendirilmesi ve kocasının kendisiyle cinsel ilişkiye girmesinin câiz ve meşrû olduğunu ileri sürerek adı geçen evliliği Allah’ın bir emri olarak nitelemiştir. Bu bakımdan makāsıdü’ş-şerîa prensibi teori ve pratikte gözetilmediğinde kazuistik yöntemin Kur’an’ın parçacı okunmasına yol açabileceği hatta mezhep taassubu ve ideolojik-siyasî okumalar gibi garazlı yaklaşımları doğurabileceği vurgulanmıştır. Bu yüzden ictihad faaliyetinin makāsıdü’ş-şerîa temelinde gerçekleştirilmesi ve ulaşılan kanaatin sonuca gidilmeden itikadî, ahlâkî ve amelî hükümler başta olmak üzere tüm şer‘î hükümlere dair ilkelere arz edilip hukuk normunun Kur’an’ın mesajlarına uygun olup olmadığının her bir hüküm özelinde tahlil edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Kur’an’ın ana konularına taban tabana ters düşen bu tür örnekler haricinde, Kurtubî, ifrat ve tefritten salim amaçsal bir perspektif sergilemiş, makāsıdü’ş-şerîa ilkesini geniş anlamıyla işletmiş ve mezhep taassubu gütmemiştir. Bunlar ahkâm tefsirinin karakteristik şekil ve muhtevasını yansıtmasının ötesinde özgün yapı ve işleviyle örtüştüğünü de göstermektedir. Bu açıdan belirtmek gerekir ki her ilmî çalışma gibi bir takım zaaflarına rağmen el-Câmiʿ li-aḥkâmi’l-Ḳurʾân’ın, gerek İslâm gerekse modern hukuk felsefesine katkı sağlayacak imkân ve kapasiteye sahip bir hukuk şaheseri konumunda olduğu müşahede edilmiştir.