İnsanoğlunun, varlığın başlangıcından bu yana,
yaşamın bu dünya hayatından ibaret olup olmadığına dair sarsıcı soruya
aradıkları cevapların başında “din” gelmektedir. Her ne kadar realite bu olsa
da, son 150 yılın önemli bir bölümünde, sosyal bilimciler din konusuna temkinli
yaklaşmışlar ve çalışmalarında dine yer vermekten kaçınmışlardır. Başlangıçta
Freud gibi isimlerin deneysel veriye dayanmayan teorileri, din ve ruh sağlığı
arasında olumsuz bir ilişki olduğunu ileri sürmüştür ve bu yaklaşım, alanda
çalışma yapacak araştırmacıların dine yönelik tutumlarını etkilemiştir. Bununla
birlikte ilerleyen dönemlerde dindarlık ve ruh sağlığı arasında olumlu bir
ilişki olduğu üzerine birçok deneysel veri ortaya çıkmıştır. Bu veriler, DSM
III’teki olumsuz referansların DSM IV’te ortadan kalkmasına yol açmıştır. Bu
süreçte Rodney Stark ve Jeff Levin’in bu konuya tarafsız bir şekilde
yaklaşmaları, aynı zamanda Kenneth I. Pargament, Harold G. Koenig, Michael E.
McCullough ve David B. Larson gibi isimlerin eserleriyle olan katkıları, din ve
ruh sağlığı ilişkisi üzerine yapılan önyargılı yaklaşımların kırılmasında etkin
rol oynamıştır. Günümüz ruh sağlığı-din ilişkisine yönelik çalışmalar, geçmişe
nazaran daha titiz, dengeli ve kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Bu bağlamda, çalışmaların çift boyutlu olarak, dinin hem sağlıklı olan
yönlerine hem de olmayan yönlerine odaklandığı görülmektedir. Bu yaklaşımın,
bundan sonraki çalışmalara da ışık tutacağı söylenebilir. Bütün bu gelişmeler,
ruh sağlığı araştırmacılarının din ve maneviyat konusuna olan ilgilerinin
artması gerektiğini de göstermektedir.
Bölüm | Çeviri |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2017 |
Gönderilme Tarihi | 4 Temmuz 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 17 Sayı: 1 |
Correspondence Address
Cukurova University, Faculty of Theology, Balcali Campus, 01330, Saricam/Adana.