Toplumsal
bellek, bir toplumun mazide kalmış başta travmatik anıları olmak üzere toplumu
şekillendiren, dönüştüren kimi zaman yıkıcı kimi zaman da yapıcı olan
yaşanmışlıklarını geleceğe aktarma çabalarının bütünüdür. Bellek temelde
bireysel bir yön taşır. Ancak, aynı olayı yaşayan bireylerde bile bu olaya ait
yorumlar birbirinden farklıdır. Bu farklılığı yaratan temel unsur ise kimlik
örüntüleridir. Burada toplumsal bellek ile kimlik kavramları arasında çapraz
bir bağ olduğu ortaya çıkar. Kimlik toplumsal bellek üzerine kurulur; toplumsal
belleği oluşturan birikim ise farklı kimliklerin farklı yorumlarından oluşur.
Kimlik kavramının önemli bileşenlerinden oluşan kültür hem tarih boyutuyla hem
de sosyal iletişim yönüyle birey ve toplum üzerinde birleştirici bir işlev
görür. Ortak deneyimler, yaşantılar, beklentiler ve idealler birliktelik
duygusu yaratarak bireyleri bir arada tutar. Bütün bu birlikteliği kuran ana
varlık ise toplumsal bellektir. Toplumsal bellek büyük oranda acı üzerine
kuruludur. İnsanlık tarihi aslında bütün bir acının da tarihidir. Yeryüzünde
var olabilmek adına insanın insana yaptığı zulümler, savaşlar, istilalar,
göçler yeryüzünü bir acı coğrafyası haline dönüştürür. Bu coğrafyanın rengi
kandır. Ancak insanoğlu her zaman acıyı bal eylemeyi de bilmiştir. Bu karanlık
ve kanlı yazgıdan türküler, destanlar, halk hikâyeleri, şiirler, romanlar
üretmiş ve toplumsal belleğini en çok edebî mecrada saklamayı ve ölümsüz
kılmayı başarmıştır. Nitekim bu çalışmanın örneklemini de Balıkesir/Ayvalık’ın
önemli simalarından ve Girit mübadili bir ailenin üyelerinden olan Ahmet
Yorulmaz’ın Ulya adlı son romanı
oluşturmaktadır.
Mübadele
olayı, Yunan edebiyatında mübadele sonrasında edebî ürünlere hemen dönüşürken
Türk edebiyatında ancak 90’lı hatta 2000’li yıllarda bir izlek olarak görülmeye
başlanır. Bunun temel nedeni yeni kurulan Cumhuriyet’le birlikte ulus devlet
anlayışının ve kimlik kavramlarının oturtulmasının vakit almasıdır. Bu süreçte
genç Cumhuriyet’in uğraşacağı daha başlıca meseleler gündemdedir. Ayrıca Türk
edebiyatında görülen mübadele örnekleri mübadeleyi yaşayanlar tarafından pek
işlenmemiştir. Genelde mübadele onların üçüncü kuşak torunları aracılığıyla
nakledilmiştir. Cumhuriyet’in ilk dönem yazarları içerisinde de mübadeleden
etkilenenler olmasına rağmen genelde mübadele kavramı ancak ikinci ve üçüncü
kuşak mübadiller aracılığıyla edebi mecraya aktarılmıştır. Kısacası Türk
edebiyatında Cumhuriyet’le birlikte yeni bir devlet anlayışının oluşmasının da
etkisiyle mübadele konusu uzun yıllar suskunluğunu koruyarak 2000’li yıllarda
daha sık görülmeye başlanır.
Yorulmaz,
Türk edebiyatında mübadele konusunu ele alan öncül yazarlardan biri olarak
tanınır. Çalışmanın omurgasını oluşturan mübadele olgusu 1923 yılında imzalanan
Lozan Sözleşmesi ile tarihte yerini almıştır. Sözleşme hükümlerince Türk
uyruklu Ortodoks Hristiyanlar ile Yunan uyruklu Müslümanlar karşılıklı göçe
tabi tutulmuşlar, mübadiller yeni yurtlarında uzun süre kimlik karmaşası ve
aidiyet sorunları yaşamışlardır. Bu çalışmanın amacı mübadelenin sosyal yapıya
yansımalarını edebi saha üzerinden değerlendirmeye çalışmaktır. Çalışma, durum
çalışması yöntemiyle hazırlanmış ve elde edilen veriler içerik analizi ile
çözümlenmiştir.
Social
memory is the effort of carrying the past life experiences of a society into
the future whether destructive or constructive, having formed and transformed
the society, particularly the traumatic ones. Memory essentially has an
individual aspect. Yet, even same events are interpreted differently when
happened to different people. The main factor creating this difference is the
identity patterns. At this point, a crosslink occurs between the terms social
memory and identity. Identity is based on social memory and social memory is
formed of different commentaries of different identities. Culture, formed of
the main components of identity term, has a connective function over the
individual and society with its historical and social communication aspects.
Mutual experiences, livings, expectations and goals hold individuals together
by creating a spirit of togetherness. The main entity constituting this
togetherness is social memory. Social memory is largely based on pain. The
history of humanity is also the history of the whole pain. Man’s cruelties to
man, wars, invasions and migrations in order to exist on earth turn the world into
a geography of pain. Colour of this geography is blood-red. Mankind also knew
to make the pain into something sweet. They produced folk songs, sagas,
folktales, poets, novels out of this dark and bloody fate and managed to render
their social memory immortal by keeping it mostly in the literature. Thus, an
example of this work is a novel of Ahmet Yorulmaz who was an important face
from Balıkesir/Ayvalık and one of the first-generation members of a Cretan
exchanged family.
While
the population exchange turns into literary products after the exchange in
Greek literature, it is only seen as a theme in Turkish literature in the 90s
and even 2000s. The main reason for this is that it takes time to reinforce
nation-state and identity concepts in the beginning of newly established
Republic. In this process, more crucial issues that the young Republic will
deal with are on the agenda. In addition, examples of population exchange seen
in Turkish literature have not been studied much by those directly exposed to the
exchange. In general, these experiences were narrated by the third-generation
grandchildren of the exchange. Although there are people affected by the
exchange among the first period writers of the Republic, these ones appear in
the 90s and 2000s, as well. In other words, with the effect of the formation of
a new-state conception in Turkish literature in first decades of Republic, the
subject of population exchange keeps its silence for many years but it is
started to be seen more frequently in the 2000s.
Yorulmaz
is known as one of the antecedent writers approaching the population exchange
in the Turkish literature. The population exchange creating the structure of
the work has been imbedded in history with the Treaty of Lausanne signed in
1923. According to the articles of agreement, Turkish Orthodox Christians and
Greek Muslims have been exchanged and exchanged people have had identity
confusions and belonging problems for a long time in their new homeland. The
aim of this work is to evaluate reflections of migrations to the literary
space. The work will be prepared with case study method and the data obtained
will be analysed with the content analysis method.
Ahmet Yorulmaz Social Memory Literature Population Exchange Ulya
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Edebiyat Araştırmaları |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 18 Mayıs 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |