Göç etmek zorunda bırakılmış insanların yaşadıkları travmalardan biri de uğruna her şeyin göze alındığı ve pek çok şeyin feda edildiği sevgiliden, belki bir daha hiç görüşmemek üzere ayrılmaktır. İnsanın doğup büyüdüğü ve bahçesinde koştuğu evi terk edip oraları bir daha görememesi, en yakınlarından ayrılması da diğer bir travmatik yaşantıdır. Bu çalışmada Türk kadın yazarlardan Canan Tan’ın “Hasret” ve Nur İçözü’nün “Hürriyet” adlı anıya dayalı bellek romanları karşılaştırılmaktadır. Her iki yazarın eseri, 1900’lü yılların başında gerçekleşen Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda yaşanan zorlukları, travmaları, ekonomik çöküntüyü, göç etme mecburiyetini, güç kaybını ve yabancılaşmayı dile getirir. Savaş sonrası Lozan mübadelesi ile göç etmek zorunda kalan Türk ve Yunan diyesi Rum halkının göç sonrası karşılaştıkları hoşgörü yoksunluğu ele alınmaktadır. Her iki eserde de birbirlerine bir türlü kavuşamayan Rum ve Türk âşıkların hazin aşk hikâyeleri göç unsurunun yıkıcılığı bağlamında irdelenip aşkın mübadelesinde sevginin farklı dil, din veya ırk tanımadığı konusuna eleştirel bakış açısı sunulmaktadır.
One of the traumas experienced by people who have been forced to migrate is to leave the lover, for whom everything has been taken for granted and so much has been sacrificed, perhaps never to meet again. Another traumatic experience is the inability of a person to leave the house in which he was born, grown up and run in his garden without seeing there again and leave their closest relatives. In this study, memory novels based on the memoir, "Hasret" by Turkish female writer Canan Tan and "Hürriyet" by Nur İçözü, are compared. The works of both authors express the difficulties experienced during the Balkan Wars, the First World War and the War of Independence in the early 1900s, traumas, economic collapse, the need to migrate, loss of power and alienation. The lack of tolerance faced by the Greek and Turkish people who had to immigrate with the Lausanne exchange after the war is discussed. In both works, the heart-breaking love stories of Greek and Turkish minstrels, who could not meet each other, are examined in the context of the destructiveness of the migration factor, and a critical perspective is presented to the issue that love does not recognize a different language, religion or race in the exchange of love.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Edebiyat Araştırmaları |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 9 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |