Atatürk dönemi Türk romanı, boşanma hadiseleri temelinde kadının aile hukukundaki yeri açısından incelendiği zaman 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu öncesi hukuki kaidelerinin kadınları dezavantajlı bir konuma getirdiği anlayışının hâkim olduğu görülecektir. Kimi yazarların söz konusu kanaati vurgulamak için kurumsallaşmaya çalışan genç Cumhuriyet’in eskiyi yerme politikasını görev telakki ederek zaman zaman abartılı örnekler verdiği de muhakkaktır. Yine de bu durumun Osmanlı aile hukukunun kadını erkek karşısında savunmasız bıraktığı düşüncesinin temellendirilmesini zaafa uğrattığı söylenemez.
Türk Medeni Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemi vaka zamanı olarak alan yazarlar ise genel itibariyle yeni aile hukukuyla kadınların hem eşit yurttaşlık kazandığı hem de evlilikte hak ve güvence sahibi olmaya başladıkları vurgulanmıştır.
When the Turkish novel of the Atatürk period is examined in terms of the place of women in family law on the basis of divorce events, it will be seen that the understanding the legal rules before the Turkish Civil Code, which came into force in 1926, put women in a disadvantageous position. It is also clear that some writers take exaggerated examples from time to time, considering the policy of defamation of the previous as a duty of the Young Republic, which is trying to institutionalize in order to emphasize this opinion. However, it cannot be said that this situation undermines the justification of the idea that Ottoman family law left women vulnerable to men.
The authors, who took the period when the Turkish Civil Code was in force as a case time, emphasized that, in general, with the new family law, women both gained equal citizenship and started to have rights and sequrity in marriage.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Edebiyat Araştırmaları |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 13 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |