Osmanlı'nın kuruluşundan itibaren padişahların nüfuzunu tanımış olduğu tekke ve medrese çevrelerinin temsilcileriyle sürekli iyi ilişkiler sürdürmeye büyük özen gösterdiği bilinmektedir. Osmanlı idaresinin mutasavvıflara ve medrese ulemalarına karşı takındığı bu tavır, tasavvuf lehine kendi tarikatlarının hareket tarzını ve düşüncelerini yayma fırsatı verirken, pek çok medresenin de açılıp faaliyet göstermesinde etkili olmuştur. Başlangıçta her iki müessese mensupları arsında bazı fikir ayrılıkları olsa da, medrese ve tekke arasında belli bir denge gözetilmiştir. XVII. yy dan itibaren aradaki dengenin bozulduğu ve medrese-tekke tartışmasının kırıcı bir hale dönüştüğü görülmektedir. Makalede , bu tutum değişmesine sebebiyet veren olaylarla ilgili kısa bir etüd yapılmakta, idarenin bu olaylar karşısındaki tutumu incelenmektedir.
It is known that since the foundation of the
Ottoman Empire, the sultan and the madrasa circles which the sultans have
known, have shown great care to maintain good relations with their
representatives. This attitude of the Ottoman administration against the sufi and the
madrasah was effective in opening and operating many madrasahs while giving the
opportunity to spread the way of action and thoughts of their own sects in
favor of sufism.
Initially, there was some
disagreement among the members of the two institutions, but there was a certain
balance between the madrasah and the tekke.
It is seen that the balance
between the beginning and the end of the XVII. century has deteriorated and
that the madrasa-tekke debate has become sharp.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 1999 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1999 Cilt: 2 Sayı: 5 |