Tirmizî’nin Câmi‘inin özelliği olarak
belirlenebilecek ilk etken, eserin mahza hadis rivâyeti için telif edilmemesidir.
Eserde hadis rivâyetleriyle mündemiç olarak özellikle hadislerin fıkhının da
işlenmesi, söz konusu eserin bariz bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Müellifin hadislerin fıkhını işlemesi iki yolla olmaktadır. Bu yollardan
birincisinde bizzat kendisi hadis rivâyetlerinden yola çıkarak fıkhî
istinbâtlarda ve tercihlerde bulunmaktadır. Onun bu süreçte takip ettiği usûl,
ehl-i hadisin hüküm istinbât usûlü, teknik tabiriyle fıkhü’l-hadis
disiplinidir. Bu disiplinde, tek bir tarikten gelse bile isnadı, metni ve varsa
illetleriyle beraber hadis rivâyeti bir bütün olarak ele alınmakta ve sıhhati
tespit edildikten sonra naklî veya aklî başka bir delile arz edilmemektedir.
Tirmizî’nin hadislerin fıkhını işlemesinin ikinci yolu ise bir kısım âlimlerin
görüşlerini nakletmek suretiyledir. Onun seçtiği bu âlimler de ehl-i hadise
mensup olup fıkhü’l-hadis disiplinine göre fıkhî istinbâtlarda bulunan
isimlerdir. Bu isimlerin bir araya getirilmesi ile ehl-i hadis fakihlerin;
diğer tabirle fakih muhaddislerin tabakâtı elde edilebilmektedir. Nitekim
Tirmizî’nin atıfta bulunduğu isimlerden elde edilen tabakalar arasında kuvvetli
bir hoca talebe ilişkisi görülmekte ayrıca Tirmizî öncesi ve sonrasında yapılan
tabakalandırmalarla mukayese edildiğinde büyük bir uyumdan söz
edilebilmektedir. Bu durumlardan hareketle Tirmizî’nin hicrî üçüncü asırda
ehl-i hadis fıkhını tedvin ettiği de ifade edilebilir.
One of the foremost features that can be pointed
out in Tirmidhī's Jāmi` is the work not having been authored for the
sole purpose of narrating ḥadīth. The work's implicit treatment of fiqh
alongside the ḥadīth narrations is a glaring feature of the work in question.
The author's treatment of the fiqh of ḥadīths is undertaken in two ways. In the
first approach, he himself, based on the ḥadīth narrations, is found making
fiqhī deductions and preferences. The methodology he followed in this process
was that of the Ahl al-Ḥadīth's method of deductive-based ruling,
which in technical terms is the discipline of fiqh al-ḥadīth. In this field of
study, the ḥadīth, the text (matn) and, if present, the underlying cause
(`illah), are considered as a whole – even if it comes from a single
chain of transmission (isnād) – and after the strength of the ḥadīth has
been determined, it is not presented with any other evidence of any kind whether
rational (aqlī) or textual/traditional (naqlī). As for his
second approach in his treatment of the fiqh of ḥadīths, Tirmidhī narrates the
opinions of particular scholars. The scholars which he had chosen are those who
belong to the Ahl al-Ḥadīth whose names are found to have made fiqhī
deductions based on the discipline of fiqh al-ḥadīth. With the names of these
people being brought together, we can derive the register of the Faqīhs of the Ahl
al-Ḥadīth, i.e. the Faqīh Ḥadīth scholars. Indeed, a strong student-teacher
relationship can be discerned among those whom Tirmidhī cites, and, moreover,
we may notice a great deal of coherence between the names when compared with
the registers compiled before and after Tirmidhī. In this case, it can be maintained
that Tirmidhī had codified the fiqh of the Ahl al-Ḥadīth in the
third-century Hegira.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2018 |
Kabul Tarihi | 26 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 18 Sayı: 3 |