According to the Catholic view, the dead which does not go directly into the paradise, stays at the purgatory stage waiting for reunion with God. The church confirmed this first in the council of Lyon (1274), and recognized it in the councils of Florence (1439) and Trient (1547, 1563). In the following you get informed about the different views of Catholic school to Purgatory.
Ölümden hemen sonra başlayıp, dirilişe kadar devam edecek süreye ¨Kabir Hayatı¨ (Das Grabesleben) adı verilmektedir. Bu makalede mezkur konu, Katolik Hristiyan kaynaklarına göre incelenmiş, Ortodoks ve Protestan mezheplerinin görüşlerine özet halinde yer verilmiştir. Katolik inancına göre, gerek doğuştan varolan ilk günah (Erbsünde), gerekse dünyada işlenmiş, ama tevbe edilmemiş bir günah sebebi ile cennete hemen giremeyen Hristiyan ölüler, Tanrı tarafından uygun görülen bir orta alem veya ara bölgede (Zwieschenzustand) bulunarak, dünyada işlemiş oldukları birtakım günahların cezalarını çekmek suretiyle temizlendikten sonra, Tanrı ile buluşmayı beklemektedirler. Katolik Kilisesi bunu ilk defa Lyon Konsülü‘nde (1274) dile getirmiş, ardından Floransa (1439) ve Trento (1547,1563) Konsüllerinde onay-layarak, katoliklerin inanç esasları arasına dahil etmiştir. Bu yeni öğre-tiye karşı gelenlerin ise Kafir/mürted olarak kabul edilmesine karar vermiştir. Yine bu Çalışmada Latince bir terim olan“Purgatorium“ („Das Fegefeuer - temizleyici ateş) kelimesi filolojik olarak incelenmiş, Katolikleri bu öğretiye sürükleyen din esasları incelenmiştir. Buna göre Katolik Kilisesinde bir fikrin veya öğretinin dogmalaşabilmesi için önce-likli olarak Eski Ahit, Yeni Ahit, Kilise Babaları’nın fetva ve ictihatları, Konsül kararları ve akli sebepler olmak üzere, beş temel hüküm kaynağı tarafından temellendirilmesi gerekmektedir. Araf/Berzah ifadesi, Katolik Kilise tarihinde ilk defa Tertullian isimli bir kilise babası tarafından kullanılmıştır. Latince „Refrigium“ ismini kullanan Tertullian´a göre bunun manası “Ölülerin yeniden dirilme vakitlerinin gelmesini bekledikleri yer“ demektir. Resmi ve dini olmayan, ama halk arasında yaygın hale gelmiş olan bu inanç, 1006 yılında Papa Johannes XVII. tarafından bütün Hristiyanlığa -inanılması- tavsiye edilmiştir. Katolik Dünyası-bunun dışında- Araf inancının varlığını teolojik anlamda müdafa edebilmeye zemin hazırlamak ve konu ile ilgili olarak yanlış anlaşılmalarına mani olmak için bir takım Konsül ve özel otu-rumlar tertip etmiştir. 1274 yılında Lyon Konsülü ile ilk defa resmi ve dini olarak tanımlanan Araf, ardından Floransa (1439) ve Trento (1547,1563) Konsüllerinde tekrarlanarak, Katoliklerin inanç esasları arasına dahil edilmiş, bu yeni öğretiye karşı gelenler ise Kafir/Mürted olarak ilan edilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Katolik Hristiyanlarda kimlerin, nasıl ve hangi günahlar yüzünden azaba uğrayacağı, bu azabın fiziki mi yoksa ruhsal mı olduğu, ne kadar süreceği gibi meseleler yine Katolik Kilise Babaları‘nın ictihat ve görüşleri çerçevesinde incelenmeye çalışılmıştır. Geleneksel Katolik inancına baktığımızda şunları buluruz: Ölüm sadece Ruh ile Beden arasındaki ayrılığı meydana getirmekte olup ölüm ile yeniden Diriliş arasında bir orta hal(geçiş-evre)vardır, buda Araf’tır. Ruh ebedi ve ölümsüz olduğu için iki defa hesap görecektir. İlki ölümden hemen sonra ruh hakkında kurulan bir bireysel mahkeme önünde ve ikincisi hesap gününde olan evrensel bir mahkeme önünde olacaktır. Bu öğretiye göre hem ruh hem de beden kıyamette beraber dirileceklerdir. Buna karşın modern Teologlar biraz daha farklı düşünmektedirler. Şöyle ki: Bazı çağdaş Teologların iddiasına göre, ölümle diriliş arasında üçüncü bir evre (Araf) yoktur. Çünkü beden ruhun bir parçası değildir ve ruh ölümsüz olduğu için tekrardan bir bedene ihtiyaç duymaz. Başka bir ifade ile bedensel bir dirilişin varlığı söz konusu değildir. Ruh fiziki ölümden sonra zaten yaşamaya devam etmektedir. Bu yüzdendir ki, sadece bir defa olmak üzere evrensel bir mahkeme olacaktır. Sonuç olarak, Kutsal Kitap Araf hakkında çok az bilgi verdiği için, bu konu hakkındaki bilgiler genellikle bazı Kilise Babalarının fetva-ictihatları üstüne kurulmuş olup, konu sadece tefsir ve yorumlar çerçe-vesinde genişletilmiştir. Gerek İslam gerekse Hristiyanlıkta gaybiyyattan sayılan bu mesele, aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, mezhepler arasında hala fikir ayrılığına sebebiyet vermektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2011 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2011 Cilt: 11 Sayı: 2 |