Bilgi problemi, insanın neyi, nasıl bilebileceği ve nesnenin tam anlamıyla kuşatıcı bilgisine nasıl ulaşılabileceği sorularına dayalı olarak, klasik dönemden çağdaş döneme kadar düşünce tarihi içinde önemli bir yere sahip olmuştur. İslam düşünce tarihi içinde de bilgi problemi, temel bir mesele olarak ele alınıp tartışılmıştır. Biz bu makalede, 12. yüzyılda yaşamış bir İslâm filozofu olan Şihâbüddîn es-Sühreverdî’nin (ö. 587/1191) bilgi problemine yaklaşımını husûlî ve huzûrî bilgi kavramları etrafında inceleyeceğiz. Sühreverdî, Meşşai olarak adlandırılan filozofların bilgi anlayışı olan husulî bilgiyi ele alıp eleştirmektedir. Bir şeyin sûretinin zihinde oluşması olarak tanımlanan husûlî bilgi, herhangi bir şeyi bilebilmek için o şeyin imgesine, sûretine sahip olunması gerektiğini öne sürer. Sühreverdî’ye göre, böyle bir bilgi türü bir imge, duyu verisi ya da sûret aracılığıyla gerçekleşen bir bilgi türü olduğu için nesnenin özünü vermekten uzaktır. Bunun yerine, o, hiçbir ön bilgiye sahip olmaksızın gerçekliğin aracısız/dolaysız bir şekilde idrakiyle elde edilen bir bilgi türü olan huzûrî bilgiyi önermektedir. Kişinin kendini bilmesi huzûrî bilgi ile elde edilen bir bilgi türüdür ve diğer bilgilerin de temelini oluşturur. Sühreverdî, huzûrî bilgi tezi ile hem Aristoteles’e dayalı epistemolojinin nesneye dair tam bir bilgi veremeyeceğini ortaya koymaya çalışır hem de gerçek bilgiye ancak huzûrî bilgi ile ulaşılabileceğini göstermeyi amaçlar.
The knowledge problem is based on the questions of what people can know, how they can know, and how they can reach the all-encompassing knowledge of the object. These problems have had an important place in the history of thought from the classical period to the contemporary period. In the history of Islamic thought, the problem of knowledge has been discussed as a fundamental issue. In this article, we will examine how Shihāb ad-Dīn al-Suhrawardī (d. 587/1191), an Islamic philosopher who lived in the 12th century, handled the problem of knowledge. Suhrawardī deals with and criticizes the conceptual knowledge, which is the knowing as the philosophers called Peripatetic. The conceptual knowledge, which is defined as the occurrence of an image of something in the mind, suggests that in order to know something, it is necessary to have an image of that thing. Such type of knowledge, according to Suhrawardī, is far from giving the essence of the object because it is a type of knowledge which realized through an image or sense data. Rather, he proposes knowledge by presence, a type of knowledge that is acquired through direct cognition of reality. In knowledge by presence, one knows something directly without any prior knowledge and any mediation such as form or representation. Self-knowledge is a type of information obtained through knowledge by presence. With the thesis of knowledge by presence, Suhrawardī tries to show that Aristotle’s epistemology cannot give exact knowledge and aims to show that certain knowledge can only be obtained through knowledge by presence.
Conceptual Knowledge Knowledge by Presence image self-knowledge
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Eylül 2022 |
Kabul Tarihi | 9 Eylül 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 22 Sayı: 2 |