Westfalya ile başlayan süreç Batı’nın merkezde konumlandığı yeni dünya düzeninin de başlangıcıdır. Bu düzende Batı, kendi değerleri üzerinden kurduğu evrensellik anlayışının karşısına geçen alternatif her türlü varlık alanını da bir tehdit olarak algılamıştır. Batının kendi hakim düzenini tehlikede gördüğü dönem, İslam’ın ontik olarak Batı’nın karşısında konumlanışıyla başlamıştır. Bu durum zamanla Doğu-Batı arasındaki diyalektik bir sürecin varlığını ortaya çıkarmış ve 20.yy çatışmalarının özellikle bu dikotomi üzerinden şekillenmesini de tetiklemiştir. Evrenselcilik her ne kadar Batı tikelliğine dayalı olsa da İslamcılığın Batı istisnacılığını reddeden politik bir söylem oluşturma çabası onu doğrudan Batı evrenselciliğinin karşısına yerleştirmektedir. Tam da bu noktada değerlendirmeye alacağımız kitap gelişen Müslüman öznelciliğinin Batı evrenselliğiyle karşı karşıya kalması ekseninde şekillenerek İslam’ın tıpkı Batı gibi evrensel olma iddiasını tartışmaya açmıştır. Bu şekilde yazar, İslam’ın siyasal bir söylem olarak kendi zeminini kurabilme potansiyelini incelemek istemiştir. Hilafet ise bu düzeni kurabilmek için Müslümanlarca hatırlanılması ve İslam’ın siyasetle olan eklemlenmesinde oynayacağı rolün göz ardı edilmemesi gerektiği bir noktayı temsil etmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Kitap Tanıtımı ve Tenkitler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 2 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |