Bazen masumluk karinesi olarak da anılan suçsuzluk karinesi ilk kez 1789 tarihli Fransız Kişi ve Vatandaş Hakları Bildirgesinde yer almış ve o tarihten sonra Kıta Avrupasına yayılmıştır. Suçsuzluk karinesi, şüpheli ve sanıkların hakim ve kamuoyu önünde önyargılı olarak suçlu sayılmasını engellemeye yöneliktir. Bu ilkeye göre, bir suçla itham edilen kimse, suçluluğu kanunda öngörülen usulle gerçekleştirilen bir muhakemenin sonunda sabit oluncaya kadar suçlu sayılamayacaktır. Bir diğer deyişle bu ilke uyarınca bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi için kesin hükümle mahkum olması gerekir. Suçsuzluk karinesinin ortaya çıkış yeri İngiltere, diğer bir ifadeyle anglo-sakson hukukudur. Ancak insan hakları alanındaki gelişmelerle birlikte İngiltere’den Fransa’ya geçen bu hak, Fransız devrimiyle birlikte buradan tüm Avrupa’ya yayılmış, zaman içerisinde bütün medeni devletlerin ortak değeri haline gelerek insan hakları ile ilgili temel milletlerarası metinlere girmiştir.
Söz konusu ilke, Türkiye’nin de taraf olduğu ve taraf devletlerin sözleşmeye aykırı davranıp davranmadıklarını denetleyen bir yargı mekanizmasına sahip olması nedeniyle taraf devletlerin iç hukukları üzerinde büyük bir etkisi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesinde düzenlenen dürüst muhakeme hakkının bir gereği olarak kabul edilmiştir. Nitekim 6. maddenin 2. fıkrasına göre; “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır”. Söz konusu karine Anayasamızda ikinci kısmın birinci bölümünde yer alan “Temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddesinin 2. fıkrasının son kısmında “suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” şeklinde bir hükümle, savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde dahi dokunulamaz bir temel hak olarak yer almıştır. Ayrıca Anayasamızın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer alan “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinde de suçsuzluk karinesi temel bir hak olarak güvence altına alınmıştır. Bu hükme göre, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”
Bu çalışmada dürüst muhakeme hakkının önemli bir gereği olan ve bireyler bakımından önemli bir güvence sağlayan suçsuzluk karinesi çeşitli yönlerden incelenecek, sonuçları ortaya konulacak ve bu sonuçların hukukumuz bakımından yansımaları ele alınacaktır. Suçsuzluk karinesinin anlam ve kapsamı, bu anlamdan çıkarılan ispat külfetinin iddia makamında olması, sanığın susma hakkının bulunması, şüpheden sanığın yararlanması, tutuklulula suçsuzluk karinesi ilişkisi ve tutuklulukta makul sürenin aşılmaması konuları çalışma içerisinde genel olarak incelenecek, ancak daha çok bütün bunların hukukumuzda nasıl karşılık bulduğu üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Ayrıca söz konusu karinenin devlete ve üçüncü kişilere getirdiği yükümlülükler ve bu karinenin etkililiğinin sağlanması için mevzuatımızda yer alan hükümler incelenecektir. Bu anlamda suçsuzluk karinesinin özellikle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5237 sayılı Ceza Kanunu’ndaki yansımaları ortaya konulmaya çalışılacak, diğer yandan bu karineyi ihlal eden hükümlere de değinilecektir.
İddia Makamı Suçsuzluk karinesi Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Tutuklama Ceza Muhakemesi Kanunu
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2007 |
Gönderilme Tarihi | 1 Eylül 2007 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2007 Cilt: XI Sayı: 3-4 |
Bu Eser Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası (CC BY-NC 4.0) ile lisanslanmıştır.