Etkin ve yaratıcı insan imgesi ile birlikte bir bütünlük olarak toplum kategorisinin parçalanması ve aşınması; bireyleri, içinde bulundukları siyasal toplumla kendilerini özdeşleştirmekte güçlük çektikleri, ona yabancılaştıkları bir ruh hali içinde bırakır. Hiçbir toplumsal kategori, hiçbir söylem ve hiçbir yaşam deneyiminin insanlara ortak amaçlar oluşturma ve ona yönelme olanağını bırakmadığı bu dünya, aslında yaşam dünyasından bir şey içermemekle nitelenir. Bu dünya, daha çok yaşam dünyasının acı veren yokluğu içinde, bir yakınma durumuna tutulup kalma olarak yaşanır. Baudrillard'ın söylediği gibi, çözülmüş toplumsal sistemlerde “melankoli, ani bir duyarsızlaşma ve sessizlik biçimidir. İyiyle kötü, doğruyla yanlış arasındaki dengeyi koruyabilme ya da buna benzer değerler ve amaçlardan umut kesildiğinde geriye kalan şeydir. Çünkü sistem her yerdedir ve her zaman güçlüdür ve egemen bir konumdadır”. Nietzsche'nin, “uğursuz bir yeni inanç, bir tuhaf yorum darlığı” olarak ifade ettiği köken (ya da gönderge) kategorisini yapıbozuma uğratarak bir metafora dönüştürmesi, gerçeklik ilkesini yerinden eder. Gerçekliğin bir metafora dönüştürülmesi ve Nietzsche‟nin, -içerimi her ne olursa olsun- sonuca “evet” ya da “doğru” diyen en yüksek olumlama ilkesi birlikte ele alındığında, bir kriz hali hissinde radikal yankılanımını bulur. Gerçekliğin kendisinin bu şekilde metaforik hale getirilmesi, şeylere, töze ve varlığa olan inancımızı, dilbilgisel önyargılar haline dönüştürür. Bunun anlamı ise, her şey olanaklıdır tezinde ifadesini bulan klasik kuşkucu tezin yinelenmesidir. Gerçekten de, eğer yalnızca tarihsel bir topluma aidiyet temelinde var oluşumuzu belirleyen çok çeşitli dil oyunları varsa ve her dil-oyunu, kendi gerçekliğini yalnızca yaratmakla kalmayıp, kendi gerekçesini kendinde üretiyor ve hatta kendi varlığını bir yorumdan daha fazlası olarak haklı çıkarmak zorunda görünmüyorsa, bu durumda belirlenmemişlikle nitelenen bir dünyadan başka bir şey kalmaz. Böyle bir dünya, her şeyin belirlenmemişliğe ve baş dönmesi yaratan bir öndeyilenemezliğe maruz bırakıldığı, “aynı'nın ebedi yinelenmesi”nin biricik görülülük alanını oluşturduğu bir dünyadır. Düzenli bir çok-çeşitliliği güvenceleyen şeyin ne olduğunun bilinmediği, düzenden yoksun, çıkışı bulunmayan, çelişkinin ve çatışkının göstergelerinin çokluğu içinde serseme dönülen böylesi bir dünya; nihilizm ile yorumsama bilgisinin (hermeneutik) ve ikisi arasında anahtar bağlardan birini oluşturan ayrım felsefesinin terimlerinde kavranılarak kurumsallaştırılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Haziran 2007 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2007 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2007 Cilt: XI Sayı: 1-2 |
Bu Eser Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası (CC BY-NC 4.0) ile lisanslanmıştır.