Öz
Bir çoğulculuk ve şeffaflık rejimi olan demokrasilerde, tüm hak ve özgürlüklerde olduğu gibi, ifade özgürlüğünün ve onun spesifik bir görünümü olan medya özgürlüğünün de sınırlanması gereği, hukuk düzenlerinde ilke olarak benimsenmektedir. Rejimin çoğulculuk ve şeffaflık yönlerinin korunması şartıyla, zorunlu ve istisnai durumlarda ifade ve medya özgürlüğünün sınırlana-bileceği olgusu, bütün demokratik hukuk devletlerince genel kabul gören bir yaklaşımdır. Medya, diğer bir ifadeyle basının, tüm toplumlarda çok büyük bir rolü ve etkisi vardır. Günümüzde medyaya, onun geleneksel formlarının yanında, internetin yaygınlaşmasıyla birçok yeni bilgi ve iletişim biçimi de eklenmiş-tir. Bu durum toplum için yeni faydalar oluşturmakla birlikte, bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. İnsan hakları hukuku doktrin ve uygulamasında, hakların pek çoğunun sınırsız olmadığı kabul edilmektedir. İfade özgürlüğü ve medya özgürlüğü hakları da bu haklar arasındadır. Diğer bir deyişle ifade ve medya özgürlüklerinin mutlak (sınırsız) bir hak olmadığı ve her çağdaş demokrasinin, bu özgürlükler hakkında bir takım sınırlama sistemleri geliştirmiş olduğu da küresel düzeyde genel kabul görmektedir. İfade ve medya özgürlüğü kadar, bu özgürlüklerin sınırlandırma esasları da, bir toplumun demokratik nitelikte olup olmadığını belirleyen en önemli faktörlerden birisidir.
İfade ve medya özgürlüğü haklarına getirilen sınırlamalar arasında, savaş için propaganda yapılması, etnik ve dini nefretlere yol açılması, ırk ayrımcılığı ve düşmanlığının veya şiddetin teşvik edilmesi gibi her türlü propaganda yasağının öngörülmesi öne çıkmaktadır. İfade ve medya özgürlükleri, bir kişiye karşı nefret söylemi ile şiddet ve müstehcen söylem boyutlarına varmadığı sürece, her türlü görüş, kanaat ve kurumların açıkça acımasız ve mantıksızca tartışılıp eleştirilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, ifade ve medya özgürlükleri, uygulamada her zaman sınırlamaları da içinde barındır-maktadır. Ancak bu sınırlamalar, hukuk devleti ilkelerine uygun olmalıdır. Bu noktadaki sınırlamaların, diğer insanların ve toplumun ortak çıkarlarını korumak için kanunla öngörülebilir olması da gereklidir.