Sivil toplum, merkezi iktidar yapılarının nesnesi değil öznesi olabilme mücadelesi olarak da okunabilir. Biz de sivil toplum anlayışı Türkiye’nin içinde bulunduğu batılılaşma sürecinin etkisi ile biçimlenmiştir diyebiliriz. Weber’in tanımlamasına göre, iktidar aslında birilerinin birilerini nesneleştirme sürecidir. Fakat halk her zaman iktidarın isteklerini aşarak kendi manevi değerlerine saygılı olandan yana tavır koyabilmektedir. Modernleşme sürecinde Türkiye’nin çevre güçleri merkeze karşı özneleşme mücadelesi verirken, bu bilinç, merkezin isteği dışında biçimlenmiştir. Merkezin çevrede olumsuzladığını çevre yücelterek koruyabilir. Hegelci anlamda bu bilinç, belirlenmiş olumsuzlamadır. Türk sivil toplumu dıştan etkilerle biçimlenmeye çalışılan her toplum gibi bu etkilere doğal ve tarihsel şartlarının belirlediği içsel yapısına oranla tepki vermekte ve kendini yeniden biçimlendirmektedir. Sivil toplum artık sadece demokratiklik ve meşruiyet değil, iyi toplum yönetimi tartışmalarının da bir parçası olmuştur. Bu anlamda, sivil toplumun toplum içinde yaygınlaşma süreci, toplum yönetimi için nitel önemini de ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de sivil toplumun önemi yadsınmamakla birlikte, herkes bu kavramı kendisine göre tanımlamayarak içini doldurmaya başlamıştır. Bu bağlamda toplumu sivilleştirirken daha çok siyasallaşmaya mı başladık sorusuna farklı cevaplar verileceği muhakkaktır. Farklı bakış açılarının teorik zenginlik olduğu yaklaşımından hareketle modernleşme sürecinde siyasal bir toplumdan sivil topluma evrilme, demokrasi kültürünün yerleşmesi, çevrenin modern kurumlara yönelmesi çevrenin eğitim yoluyla merkezde yeni bir grupsal aidiyetlik ve kimlik oluşturması vb. değişimleri modernleşmenin sonuçları olarak okumak konunun kuramsal inceliklerinin daha iyi farkına varmamızı sağlayabilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 12 Kasım 2020 |
Kabul Tarihi | 15 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 13 Sayı: 2 |