This study aims to investigate the influence of Mā warāʾ al-Nahr scholars, who hold an essential place in scholarly traditions, on Ottoman scholars in the field of fiqh and within the framework of Maḥmūd b. Sulaimān al-Kafawī’s (d. 990/1582) Katā’ib aʿlām al-akhyār min fuqahā’ madhhab al-Nuʿmān al-mukhtār. This preference is because the science of fiqh, as a discipline that determines the legal structure and manages social life, has always had an exceptional place in Islamic societies. The most important source from which the Ottoman scholars inherited Hanafi fiqh was the scholars of Mā warāʾ al-Nahr. Its function in regulating legal and social life has made fiqh the primary field of scholarly tradition. Given that the Ottoman scholars adhered to the Ḥanafī madhhab and learned Ḥanafī jurisprudence primarily through the scholarly lineage based on the scholars of Mā warāʾ al-Nahr and benefited from their works, it becomes obvious why the science of fiqh was chosen in this study to demonstrate the relationship between the two. The following points can be made to explain why the influence of Mā warāʾ al-Nahr scholars on Ottoman scholars within the framework of fiqh will be discussed through Kafawī's work. In his work, Katā’ib, he included specifically the biographies of Ḥanafī scholars. Indeed, based on these data recorded by Kafawī, it will be possible to draw a lineage of the Hanafī fiqh tradition. Kafawī's work not only provides biographical and bibliographical information about a faqih's teachers, students, and works, but it also records the faqih's scholarly lineage back to Abū Ḥanīfa, his remarkable opinions, and the important events in which he participated, providing material for detailed analysis of the scholarly mentality. In this respect, Kafawī and his work would be an appropriate choice for analyzing the influence of the scholars of Mā warāʾ al-Nahr on the Ottoman scholars within the framework of the science of fiqh. Based on this research, it can be said that scientific activity in Mā warāʾ al-Nahr was very effective in developing the doctrine and literature of Hanafism. Moreover, the most important source from which Ottoman scholars obtained Hanafi fiqh was the Mā warāʾ al-Nahr scholars. It was through Mā warāʾ al-Nahr scholars and literature that this transmission took place. In the Ottoman madrasahs, the works of Mā warāʾ al-Nahr scholars in the field of fiqh were mainly read and many studies were written on these works. Finally, it can easily be argued that the main source of fiqh tradition in the Ottoman Empire is the works and understanding of fiqh of Hanafi scholars originating from Mā warāʾ al-Nahr.
Bu çalışmada, ilmi gelenekler içerisinde ehemmiyetli bir yer işgal eden Mâverâünnehir âlimlerinin Osmanlı uleması üzerindeki tesirlerini, fıkıh ilmi özelinde ve Kefevî’nin Ketâibu a‘lâmi’l-ahyâr min fukahâi mezhebi’n-Nu‘mâni’l-muhtâr isimli eseri çerçevesinde ele almayı hedefliyoruz. Bu tercihin sebeplerini ifade etmek gerekirse fıkıh ilmi, hukukî yapıyı belirleyen ve sosyal hayatı düzenleyen bir disiplin olması hasebiyle İslam toplumları için her zaman müstesna bir yer işgal etmiştir. Osmanlı ulemasının Hanefi fıkhını tevarüs ettikleri en önemli kaynak ise Mâverâünnehir âlimleri olmuştur. Hukukî hayatı ve toplumsal yaşamı düzenlemedeki fonksiyonu ise fıkhı, ilim geleneğinin birinci derecede iştigal alanı haline getirmiştir. Osmanlı ulemasının Hanefî mezhebine bağlı olduğu, Hanefî fıkhını da ağırlıklı olarak Mâverâünnehir ulemasına dayalı ilim silsilesi vasıtasıyla tahsil ettiği ve bu ulemanın eserlerinden faydalandığı dikkate alınırsa, aradaki ilişkiyi ortaya koymak için çalışmada neden fıkıh ilminin tercih edildiği açıklık kazanacaktır. Mâverâünnehir âlimlerinin Osmanlı uleması üzerinde fıkıh ilmi çerçevesinde yaptığı tesirin neden Kefevî’nin eseri üzerinden ele alınacağıyla alakalı olarak şu hususlar dile getirilebilir. Kefevî bu eserinde Hanefî fakîhleri Ebu Hanîfe’ye bağlayan isnad zincirine ve ‘an‘anelere yer vermiştir. Nitekim Kefevî’nin kaydettiği bu verilerden hareketle Hanefî fıkıh geleneğinin bir şeceresini çıkarmak mümkün olacaktır. Kefevî’nin çalışması yalnızca bir fakîhin hocaları, talebeleri ve eserleri ile alakalı biyografik ve bibliyografik malumat vermekle yetinmemekte, o fakîhin Ebu Hanîfe’ye kadar uzanan ilim silsilesini, dikkat çekici görüşlerini ve içinde yer aldığı önemli olayları da kaydetmek suretiyle ilmî zihniyet hakkında ayrıntılı tahliller yapmaya imkân veren bir malzeme sunmaktadır. Bu bakımdan Kefevî ve eseri, Mâverâünnehir âlimlerinin Osmanlı ulemâsı üzerine fıkıh ilmi çerçevesinde yaptığı tesiri incelemek için, isabetli bir seçim olacaktır. Bu inceleme neticesinde Hanefiliğin doktrinin ve literatürünün gelişmesinde, Mâverâünnehir bölgesinde gösterilen ilmi faaliyet oldukça etkili olduğu söylenebilir. Ayrıca Osmanlı ulemasının Hanefi fıkhını tevarüs ettikleri en önemli kaynak ise Mâverâünnehir âlimleri olmuştur. Bu intikal Mâverâünnehir âlimleri ve de literatür vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlı medreselerinde fıkıh ilmi özelinde çoğunlukla Mâverâünnehir âlimlerinin eserleri okunmuş ve bu eserler üzerine birçok çalışma kaleme alınmıştır. Son olarak Osmanlıda fıkıh geleneğinin ana kaynağını Mâverâünnehir kökenli Hanefî âlimlerin, eserlerinin ve fıkıh anlayışlarının oluşturduğu rahatlıkla ileri sürülebilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Hukuku |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 18 Kasım 2023 |
Kabul Tarihi | 27 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 51 |