During the revelation of the Qur’ān, the disbelievers raised various objections and demands against the Prophet Muḥammad, and the revelation revealed to him. One of these objections and demands is related to the cumulative rather than progressive revelation of the Qur’ān. This research will focuses on the verses related to the demand that the Qur’ān be revealed all at once. One of the key aspects that makes this topic important is that these verses are at the center of discussions in tafsīr literature regarding the manner of revelation of previous sacred books. From this perspective, the study aims to contribute to these discussions by evaluating the objection as a polemical tool of disbelief, based on the interpretations that exegetes have given to the relevant verses. By analyzing the exegetes’ interpretations, it will attempt to show that the interpretation which sees the objection as a polemical tool of disbelief is more accurate. In this context, the study uses the methods of data identification and exegetical analysis to first provide information about the period of revelation and the context of the verses related to the request to reveal the Qur’ān all at once. Subsequently, the interpretations of the verses related to the request for collective revelation in the tafsīr tradition were examined under two separate headings: before and after al-Biqā‘ī (d. 885/1480), when the change in interpretation began. Afterwards, the scholars’ interpretations were considered, and the demands for the collective revelation of the Qur’ān was evaluated as a strategy of disbelief and a polemical tool. As a result of the research, it was found that in the middle and later Meccan sūrahs, the disbelievers made such requests in an attempt to put the Prophet in a difficult position and render him powerless. Up until al-Biqā‘ī, scholars pointed to this issue but, concluded from the relevant verses, that the earlier divine books were revealed all at once. With al-Biqā‘ī, however, this acceptance began to be debated. It was understood that this acceptance was largely based on the revelation of the Torah and even the divine communication to the Prophet Moses on Mount Sinai. However, al-Bikā‘ī, who analyzed the content of the Torah, rightly concluded that the divine revelation given to Moses was not pointwise/cumulative, but linear/ progressive in a dialogue with people and lived phenomena, like the Qur’ān. Considering the style and content of the Qur’ān, it has become evident that the disbelievers' objections and requests of this kind were not so much an attempt to find a reasonable justification for their belief, but rather aimed at putting the Prophet in a difficult position and reinforcing the validity of their disbelief.
Tafsīr Divine Revelation Our’ān Holy Scripture al-Nuzūl Denial al-Bikā‘ī
Vahyin nüzul döneminde inkârcılar Hz. Peygamber’in şahsına ve ona indirilen vahye yönelik çeşitli itirazlarda bulunmuştur. Bunlardan biri, Kur’ân’ın peyderpey değil de toplu indirilmesiyle alakalıdır. Bu araştırma, Kur’ân’ın toplu indirilme talebiyle ilişkili âyetleri konu edinmektedir. Konuyu önemli kılan temel hususlardan biri, bu âyetlerin tefsir literatüründe önceki kutsal kitapların nüzul keyfiyetine dair yapılan tartışmaların odak noktasında bulunmasıdır. Araştırma, müfessirlerin ilgili âyetlere getirdiği yorumlar ekseninde bu itirazı inkârcı bir polemik aracı olarak değerlendirerek yapılan bu tartışmalara bir katkı sunmayı amaçlamaktadır. Böylece müfessirlerin yorumlarını analiz etmek suretiyle ilgili itirazı inkârcı bir polemik aracı olarak gören yorumun daha isabetli olduğu ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu çerçevede, araştırmada veri tespiti ve yorum analizi yöntemi kullanılarak öncelikle Kur’ân’ın toplu indirilmesi talebiyle ilgili âyetlerin nüzul dönemi ve bağlamı hakkında bilgi sunulmuştur. Sonrasında tefsir yorum geleneğinde toplu nüzul talebiyle ilgili âyetlere yönelik yorumlar, yorum farklılığının başladığı Bikâî (öl. 885/1480) öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı başlık altında ele alınmıştır. Ardından, âlimlerin yorumları kritik edilerek, Kur’ân’ın toplu indirilme talebi inkârcı bir strateji ve tartışma aracı olarak değerlendirilmiştir. Araştırmanın neticesinde daha ziyade orta/geç dönem mekkî sûrelerde inkârcıların Hz. Peygamber’i zora sokmak ve onu aciz bırakmak için bu tür taleplerde bulundukları görülmüştür. Bikâî’ye kadarki süreçte müfessirler, bu hususa işaret etmekle birlikte ilgili âyetlerden hareketle önceki ilahi kitapların toplu indirildiği yargısını çıkarmış, öte yandan Bikâî ile bu kabul tartışılmaya başlanmıştır. Bu kabulün büyük oranda Tevrat’ın nüzulüne hatta Hz. Mûsâ’nın Sînâ Dağı vahyine dayandırıldığı anlaşılmıştır. Oysa Tevrat’ın muhtevasını analiz eden Bikâî’nin de haklı olarak belirttiği üzere Mûsâ’ya verilen ilahi vahyin noktasal/toplu değil, Kur’ân gibi insanla ve yaşanılan olgularla kurulan bir diyalog içerisinde çizgisel/peyderpey gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Kur’ân’ın üslup ve muhtevası hesaba katıldığında ise inkârcıların bu türden itiraz ve talepleri iman etmek için kendilerine makul bir gerekçe bulma çabasından ziyade bir şekilde Hz. Peygamber’i zora sokarak inkârcı tutumlarının haklılığını pekiştirme gayesi taşıdığı neticesi ortaya çıkmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Nisan 2024 |
Kabul Tarihi | 17 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 55 |