Özellikle 1990'lı yılların sonlarından itibaren çekilen bilim kurgu filmlerinde,
teknolojinin beraberinde getirdiği değişimlerin daha çok, insanların bu
teknolojileri kullanma biçimlerinin sermayenin çıkarları doğrultusunda
şekillenmesi; iktidar ve denetim amaçlı olması nedeniyle kötü sonuçlara yol açtığı
düşüncesi hâkimdir. Genetik mühendisliği alanındaki bilimsel ilerlemenin ve
teknolojinin büyük bir şirketin tekelinde beden ve zihin üzerinde bir tahakküm
mekanizmasına dönüşmesine dayanan, 2005 tarihli, A.B.D. yapımı The Island (Ada,
Michael Bay), Hollywood aksiyon ve bilim kurgu sinemasının, tarihsel ve toplumsal
meseleleri, bu meselelerin arka planını ve bağlamını devre dışı bırakarak, belli
kötücül figürlere ve cesur kahramanlara odaklanma yoluyla işlediği anlatıların
bir örneğini oluşturur. Filmde karakterlerin bir tahakküm sistemi ile mücadele
etmesi, serbestliğin ve farklılaşmanın bulunmadığı anonim bir kolektiviteden
kurtuluşa denk düşer. İnsanların bilimi ve teknolojiyi kullanım biçiminin;
seçme özgürlüğünün, hazzın ve bireysel farklılığın yok edildiği zora dayalı bir
konformizme yol açmasına dayanan anlatı, kimlik ve bellek kaybının, sosyalist
bir evren ile ilişkilendirilmesine zemin hazırlar. Ancak bu görünüm, aynı
zamanda teknolojinin ve sanal evrenin giderek daha çok belirlediği küresel
kapitalizm çağında belleğin, kimliğin, otantikliğin yitirilmesinden ve tek
tipleşmeden duyulan kaygı ile ilişkili olarak da okunabilir.
In sci-fi movies of the late 90's and onwards, the unfavourable social
consequences of accelerated technological advances is ascribed to the capital
steering the ways these advances are employed, toward authoritarian and
disciplinary ends. Michael Bay's The
Island (2005), set in an alternate future where the scientific and
technological advances in genetic engineering have culminated in a body-and-mind
disciplinary apparatus monopolized by an MNC, epitomizes the Hollywood sci-fi
industry's tendency to decontextualize historical and social problems, in favor
of narratives revolving around evil figures and brave heroes. In the movie, the
characters' struggle against a disciplinary system amounts to a salvation from
an anonymized collectivity, utterly devoid of freedom and individuation. Thus,
based on the idea of collective ways of employing science and technology
precipitating a dictated conformism purged of the freedom of choice,
pleasure and individualization; the narrative paves the way for the association
of memory -and identity- loss with a socialist universe. Yet, this
approach can also be interpreted as symptomatic of the anxiety about
homogenization -the loss of identity and authenticity- endemic to the age of
global capitalism, wherein technology and the cyberspace predominates.
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 3 Eylül 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 8 |