Öz
Avrupa büyük devletleri denilen altı devletin, Osmanlı İmparatorluğuna karşı siyasetlerinin ana hatları
aranırsa şunlar görülür: Bunların hepsi İmparatorluk dağılacak olursa azami birer parça kapmaya
hazırlanmakla beraber ayrıca şu gayeleri gütmekte idiler:
Rusya kendisine serbest denizlere çıkış temin etmek için İstanbul’a, Boğazlara ve mümkün olursa
İskenderun Yumurtalık mıntıkasına kadar yayılmak istiyordu. Bu nedenle imparatorluğun daima zayıf
kalmasına çalışır ve doğu vilayetlerine demiryolu yapılmaması için çok tedbirler alırdı.
İngiltere Rusya’nın bu gayesinin tahakkukunda korkmakla beraber Hilafet meselesi dolayısıyla manevi
nüfusumuzu daima kırmağa çalışır, kuvvetlerimizden çekinir ve Irak’ta, Arabistan’da sonu gelemeyen
entrikalarda bulunur.
Fransa, Rusya gayelerinin tahakkukundan aynı derece korkar, taksim vukuunda gözler ve İmparatorluğu
sermayesi için geniş bir istismar sahası addeder.
İtalya; Trablusgarp’ı ve biraz da İzmir- Antalya havalisini gözetlerdi Avusturya kah Selanik’e inmeği
düşünür, kah da zaafımızdan Slavların fazla istifade etmelerinden korkarak vaziyetin muhafazasına
taraftar olur.
Almanya, Osmanlı İmparatorluğunu sermayesi için bir istismar sahası ve İngiliz, Fransız ve Ruslara
karşı genel bir siyasetinde bir koz olarak kullanır.
Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamladığını düşünen büyük Avrupa
devletleri aralarında bu yüzden silahlı çatışmaya meydan vermeden Osmanlı topraklarını siyasi ve
iktisadi bakımdan parçalamaya ve paylaşmaya çalışıyorlardı. Uzun süren bu çabalardan sonra 1914’te
Birinci Dünya Savaşı başlayınca bu devletleraralarında genel bir anlaşmaya varmışlarsa da yalnız
Boğazlar bölgesiyle Doğu Trakya üzerinde uzlaşamamışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu, varlığını korumak için Birinci Dünya Savaşına girmek zorunda kalmıştı. Çeşitli
cephelerde çarpışarak kendinden umulmayan bir savaş gücü harcamıştı.Ne var ki, ne bu güç, ne de
onunla birlikte savaşan Almanya, Avusturya, ve Bulgaristan’ın toplam gücü savaş kazanmak için yeterli
gelmemişti. Bu dört savaş yılının sonunda yenik duruma düşmüşlerdi. Uzlaşma Devletleri, savaşın
ücretini Osmanlı İmparatorluğuna ödetmek için daha silahların patlamaya başladığı günü izleyen
aylarda hesaplarını yapmaya başlamışlardı. İmparatorluk topraklarının her büyük devlete bir pay
çıkaracak kadar geniş olması, hesap işlerini kolaylaştırmaktaydı. Bütün problem, bunları kâğıt üzerine
döküp imzalamak ve savaşı kesin bir zaferle bitirmeye kalmıştı. Komutanlar bu zaferi sağlamak için
uğraşırken, diplomatlar da askersel hareketlerin gelişmesine paralel olarak şu dört gizli - Piccot
Antlaşması (1916), 4- Anadolu ve Arap Memleketlerinin paylaşılması (1916 ilkbaharı), 5- St. Jean de
Maurienne Antlaşması (1917).
Bu antlaşmalara Avrupa büyük devletlerinin “Şark Meselesi” adını vermiş oldukları problem, görünürde
köklü biçimde çözülmüş oluyordu. İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu dışındaki
topraklarının büyük bir bölümüne sahip olacaktı. Rusya, İstanbul’a yerleşecek, Boğazları denetleyecek,
Doğu Anadolu’ya ve Karadeniz kıyılarının büyük bir kısmına sahip olacaktı. Fransa, Suriye, Güney
Doğu ile Orta Anadolu’yu sömürecekti. İtalya, elinde bulundurduğu on iki adadan başka Antalya ve
İzmir’e yerleşecekti. Bu suretle de Türkiye haritadan silinmiş olacaktı. Türklerin gizli paylaşma
antlaşmalarını nasıl hallaç pamuğuna çevirdiği I. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda görülecektir.
İşgalci devletlerin bu faaliyetleri arasında konumuz gereği şu hususa bakmak gerekir. Kilikya’da yalnız
askeri bir işgalle yetinen İngiltere kıtaları yerine idare fiilen karışan Fransızların gelmesi ve oraya yerleşecek gibi davranmaları ve birçok mezalimin icracısı olmaları nedeniyle halk ayaklanmış, Maraş,
Antep, Urfa, Adana’da halk bunlara karşı milli cepheler kurmak zorunda kalmıştır.