The roles of motherhood and fatherhood have been idealized in our society. So, many examples can be given on their roles such as “none dear like mother, none place like father” which is the basic one of them. Since this idealization is imposed on children’s mind when they are very young, children still continue loving their parents despite negative experiences that parents make children experience. The socialization process that adults teach children “ancestor”, infects children’s perception of reality as well as prevents children from creating self experience and self. Poor parents or ancestor are regarded as “good” by idealization. This situation is not only limited to family elders but also it includes political, historical or religious figures in itself. The idealization of power leaves only an option to carry out: The defence of “You cannot touch me if I am like you want”. In a society which regards that accepting traditions are also accepted as a measure of “mental health” and “normal”, to act against is stigmatized as “social betrayal” and appreciated as “abnormal”. Lovelessness as love, unfairness as fair, senselessness as sense, and powerlessness as power are shown in society as a result of replacing evil with good. The child tries to be invulnerable through clearing off his/her needs and expectations in order not to be mistreated any more by his/her parents in face of lovelessness of his/her parents. Therefore, when looking around, we can see the increasing number of people trying to fill their own desperateness and gap in themselves through pursuing power but consuming substance, humans, and nature. Aggression and violence as an expected result of arrogance, strength, boldness, and insensibleness have gained visibility more different and intense in terms of manners to experience and extent beyond being a problem of humanity
Myth of holy family idealization childhood despair and vandalism
Toplumumuzda annelik ve babalık rolleri idealleştirilmiştir. Bu idealleştirme daha küçükken çocuğun zihnine yerleştirildiği için çocuklar anne-babalarının kendilerine yaşattıkları olumsuz deneyimleri yok sayarak onları sevmeye devam ederler. Büyüklerin “ata” olarak öğretildiği sosyalleşme süreci çocuğun kendi deneyimlerini ve benliğini yaratmasını engellemekle kalmaz, gerçeklik algısını da bozar. Kötü anne baba veya ata, idealleştirme yoluyla “iyi” olarak görülür. Bu sadece aile büyükleriyle kalmaz siyasi, tarihi veya dini daha birçok şahsiyeti ve iktidarı da içine alır. İktidarın idealleştirilmesi çocuğa neredeyse tek bir çıkış yolu bırakır: “Eğer senin istediğin gibi olursam bana dokunamazsın.” savunusu. Gelenekleri kabul etmenin “ruhsal sağlığın” ve “normal” olmanın ölçütü kabul edildiği bir toplumda, aksine hareket etmek “sosyal ihanet” olarak damgalanıp “anormal” olarak değerlendirilir. İyi ve kötü kavramlarının birbirinin yerine geçmesi ile toplumda sevgisizlik sevgi, vicdansızlık vicdan, duygusuzluk duygu ve güçsüzlük güç olarak gösterilir. Çocuk anne babasının sevgisizliği karşısında, ihtiyaçlarını ve beklentilerini, onlar tarafından bir daha incitilmemek için yok ederek kendini yaralanmaz kılmaya çalışır. Bu yüzden etrafımıza baktığımızda içlerindeki çaresizliği ve boşluğu maddeyi, insanı ve doğayı tüketerek, iktidar peşinde koşarak kapatmaya çalışanların sayısının arttığını görebiliriz. Kibir, güçlülük, utanmazlık, duyarsızlık ve bunların olağan sonucu olan saldırganlık ve şiddet, bir insanlık sorunu olmasının ötesinde bugün yaşanma şekli ve boyutları açısından daha farklı ve yoğun bir görünürlük kazanmıştır
Kutsal aile miti idealleştirme çocukluk çaresizlik ve yıkıcılık
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kadın Araştırmaları |
Bölüm | Research Article |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Aralık 2013 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2013 Cilt: 5 Sayı: 2 |