In this article, the methodological foundations of the method of linguistic analysis in early analytic philosophy, its connection to the conception of truth, and its metaphilosophical implications for the nature of philosophy are critically examined. Shaped by the ideas of Frege, Russell, and Wittgenstein and later adopted by the logical positivists, the approach confines philosophy to linguistic analysis, presenting it as an activity aimed at achieving logical clarity in scientific knowledge. This framework rests on the assumption of a structural correspondence between language and reality, as well as a correspondence theory of truth that defines truth as the alignment of expressions with reality. However, this methodological and epistemological stance paved the way for either reducing metaphysical, ethical and normative problems to linguistic analysis or excluding them altogether. Wittgenstein’s later work also includes a critique of the limitations of early analytic philosophy. Contrary to the early assumptions of language analysis, the concept of “language game” rejects the purely representational function of language by emphasising the contextual and practical dimensions of meaning. Similarly, Quine’s critique of the analytic-synthetic distinction, Kuhn’s paradigm concept, and Davidson’s radical interpretation approach led to a shift within the analytic tradition in philosophy. These critiques not only challenged the relationship between language and reality but also enabled different perspectives on the nature of philosophy. In the study, the methodological attitudes of early analytic philosophers are critiqued in detail, and critiques of the nature of philosophy are responded to. It is argued that philosophy should holistically embrace its ontological, epistemological and axiological dimensions through methodological diversity and dialogue.
Analytic Philosophy Method Linguistic Analysis Truth Wittgenstein Metaphilosophy
Bu makalede, erken analitik felsefede dilbilimsel çözümleme yönteminin metodolojik dayanakları, bu yöntemin hakikat anlayışıyla bağı ve felsefenin mahiyetine dair meta-felsefî sonuçları eleştirel bir bakış açısıyla incelenir. Frege, Russell ve Wittgenstein’ın görüşleriyle şekillenen ve mantıksal pozitivistlerce takip edilen yaklaşım, yöntemi dilbilimsel çözümlemeyle sınırlandırır ve felsefeyi bilimsel bilginin mantıksal açıklığını sağlama etkinliği olarak konumlandırır. Bu tutum, dil ve gerçeklik arasında yapısal bir uyum olduğu varsayımına ve hakikati, ifadelerin gerçekliğe tekabülü olarak gören uygunluk kuramına dayanır. Ancak bu metodolojik ve epistemolojik duruş; metafizik, etik ve normatif sorunları ya dilsel çözümlemeye indirgemenin ya da tamamen dışlamanın yolunu açmıştır. Wittgenstein’ın geç dönem çalışmaları, erken analitik felsefe geleneğinin bu sınırlılıklarının bir eleştirisini de içermektedir. Dil çözümlemesinin erken dönemdeki kabullerinin aksine “dil oyunu” kavramıyla, anlamın bağlamsal ve pratik boyutu vurgulanarak dilin salt temsil işlevi reddedilir. Benzer şekilde, Quine’ın analitik-sentetik ayrımı eleştirisi, Kuhn’un paradigma kavramı ve Davidson’ın radikal yorum yaklaşımı analitik felsefe geleneği içinde bir kırılma var eder. Bu eleştiriler dil ve gerçeklik ilişkisine meydan okumalar yanı sıra felsefenin mahiyetine dair farklı bakış açılarına da olanak sağlamıştır. Çalışmada, erken analitik felsefecilerin metodolojik tutumları ayrıntılandırarak eleştirisi yapılırken felsefenin mahiyetine yönelik eleştirilere de cevap verilmektedir. Felsefenin metodolojik çeşitlilik ve diyalogla ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik boyutlarını bütüncül şekilde kucaklaması gerektiği savunulur.
Analitik Felsefe Yöntem Dilbilimsel Çözümleme Hakikat Wittgenstein Meta-felsefe
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Modern Felsefe |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 16 Temmuz 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Temmuz 2025 |
Gönderilme Tarihi | 29 Nisan 2025 |
Kabul Tarihi | 20 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 81 |