Possession or appropriation state as an insatiable desire, which haunts
the human reality in the search for a core for self-existence ( authenticity)
is an exterior expression of being passionless toward the other. Passionless
intention, taking shape on the basis of knowing, comprehending, unravelling,
exhausting and identifying, exhausts the other by digesting him in the
own ego of the one intending to possess the other in terms of capturing the
other and taking possession of him, therefore defining all the rights of the
other based on the possessor’s own self. Exhausting all the existences and
others inside the ego results in the possessor’s self-exhaustion in the World
created by himself and his impossibility to be expounded as freedom. Exhaustion
of the possessing one together with the possessed one is a sign for
the human’ s self-condemnation to the fate sealed by himself in terms of
human existence’s hiding his self-freedom from himself.
Is it possible to get rid of this condemnation and transform the fate
to the fatelessness? Sartre’s answer is a call to abolish the sovereignty of
fatelessness, transformation to authenticity or dream of possession, which
chooses the freedom as the core value and determines itself as non-being in
its uncertain existence, and to feel the self as an individual in an openness
to witness the other freely. In this study, the free decision of witnessing
the other (İshak), which is expounded in Kierkegaard’s İbrahim figure’s
story of climbing to be himself, to a relation un mediated by the absolute
(freedom) on the basis of Sartre’s call, will be traced.
Possession Freedom Authenticity Basic Value The Other Witness
Kendi varoluşuna bir temel arayışında insan gerçekliğine musallat
olan, tatmin edilemez bir arzu olarak ‘sahip olma’ ya da ‘kendine mal
etme’ olgusu, ötekine yönelik tutkusuzluğun dışsal bir ifadesidir. Bilme,
anlama, gizemini çözme, tüketme ve özdeşleşme temelinde gerçekleşen
tutkusuz yönelim, ötekini ele geçirip, ona hakim olma, dolayısıyla onun
tüm haklarını kendinden yola çıkarak belirleme anlamında, onu kendi beninde
özümseme olarak tüketir. Tüm var olanların ve ötekilerin ben’deki bu
tüketilişi, sahip olanın yaratıcısı olduğu dünyanın sınırları içinde kendini
tüketmesini ve özgürlük olarak açımlanmasının olanaksızlığını da birlikte
getirir. Sahiplenenin sahiplenilenle birlikte tüketilmesi, insan varoluşunun
kendi özgürlüğünü kendinden gizlemesi anlamında, kendinin belirlediği
yazgıya mahkum olmasının göstergesidir.
Bu mahkumiyetten kurtulmak, yazgının yazgısızlığa dönüşümü
olanaklı mıdır? Sartre’ın yanıtı özgürlüğü temel değer olarak seçen,
belirsiz varoluşu içinde kendini hiçlik olarak belirleyen bir yazgısızlığın,
otantikliğe dönüşümün, sahiplenme düşününün saltanatını sonlandırıp,
özgürce ötekine tanık olmaya yönelik açıklıkta, kendini tekil birey olarak
duyumsamaya ilişkin bir çağrıdır. Bu çalışmada Sartre’ın bu çağrısı
temelinde, Kikerkegaard’ın İbrahim figürünün kendi olmaklığa, mutlakla
(özgürlükle) dolayımsız bir ilişkiye tırmanış öyküsünde açımlanan ötekine
(İshak’a) tanık olma özgür kararının izleri sürülecektir.
Sahip olma özgürlük kendi olmak temel değer öteki tanık olmak
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Temmuz 2016 |
Gönderilme Tarihi | 15 Nisan 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Sayı: 63 |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.