Modern tıbbın ölümü tasvir etme tarzı ile bunun beraberinde getirdiği tıbbî ve felsefi sorunların ortaya konulması, bu sorunların analiz edilip eleştirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda genelde doktorların ölüm karşısında nasıl bir tutum takındıkları, ona nasıl baktıkları veya nasıl bir ölüm algısına sahip oldukları, dolayısıyla tıpta ölümün neliği merak konusudur. Mevcut tıp, ölümü tamamen tıbbîleştirmiş, sekülerize etmiş, mekanik ve teknik bir nesneye dönüştürmüş, onu tarihsel ve kültürel bağlardan koparmıştır. Böylece kliniklerde ölüm sıradanlaştırılmış, seyreltilmiş, şeyleştirilmiş ve ötekileştirilmiştir. Bu da ister istemez insan onuruyla bağdaşmayan bir ölüm algısına yol açmıştır. Böylece tıp için ölüm bir hadise olmaktan ziyade olgudan ibaret bir gerçekliğe dönüşmüştür. Bu durum, modern tıpta ölüm yerine ölümsüzlüğe kapı aralayan bir paradoksu açığa çıkarmaktadır. Bu paradoks da ölümün ve ölüm bilincinin yitirilmesi, yok edilmesi ve deforme edilmesi gibi sorunlu bir anlayışı beraberinde getirmektedir. Oysa ölüm, olgusal bir boyuta sahip olmakla birlikte daha çok kendisini bir hadise olarak ele veren ve asıl anlamına bu şekilde erişen bir gerçekliktir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 21 Mayıs 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 72 |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.