Bu çalışmada zorunluluğun, analitik ve a priori kavramlarıyla olan bağı çağdaş felsefedeki tartışmalarla ilgisi içerisinde incelenmeye çalışılacaktır. Bu doğrultuda ilk olarak Kant’ın yargı teorisinden hareketle yaptığı sınıflandırma ele alınacaktır. Bu sınıflandırmanın epistemolojik ve semantik olarak düşünülebilecek iki veçhesi bulunmaktadır. İlk veçhesi a priori-a posteriori ayrımına, ikincisi ise analitik-sentetik ayrımına dayanmaktadır. Felsefe tarihinde, özellikle Leibniz ve Hume’un görüşlerinde, izlerine rastlanmakla birlikte, bu ayrımlar Kant’ın felsefesinde ayrıcalıklı bir konuma ulaşmıştır. Bu minvalde, Kant’ın ortaya koymuş olduğu sentetik a priori yargıların kendi felsefesindeki önemi belirtilmiş, yol açtığı tartışmalara değinilmiştir. Söz konusu tartışmalar, Öklid dışı geometrilerin ortaya çıkmasıyla birlikte belirli bir noktada yoğunluk kazanmıştır. Evrensel olarak zorunlu tek bir geometri fikrinin kaybolması, Kant’ın sentetik a priori projesinin itibar kaybetmesine yol açmıştır. Bu durum, aritmetiğin mantığa indirgenmesi fikri üzerinden farklı bir şekilde güç kazanmıştır. Böylece Kant’ın matematiği temellendirdiği saf görü anlayışının felsefî sahneden dışarıya çıkartılmasıyla karşı karşıya kalınmıştır. Öte yandan analitik felsefesinin üzerinde konumlandığı dil ve mantık temelli bir düşüncenin önü açılmıştır. Bu bağlamda, Carnap ve Ayer analitik-sentetik ayrımını savunmakla beraber, Kant’ın aksine, zorunlu ve a priori olanın analitik ifadelerle sınırlı olduğunu iddia eder. Quine ve Kripke ise farklı açılardan daha radikal bir adım atarlar. Quine, felsefe ile bilim arasında niteliksel bir ayrımın oluşmasını sağlayan a priori - a posteriori ve analitik-sentetik ayrımını eleştirir. Kripke ise bilgiye ulaşma ve nesneleri adlandırma biçimlerine ilişkin geleneksel anlayışı sorgulayarak zorunluluğun analitik ve a priori olandan farklı boyutları olabileceğini öne sürer. Bu çerçevede, 20. yüzyılın ikinci yarısında modal mantıktaki ve dil felsefesindeki tartışmaların etkisiyle birlikte yeni bir anlayış gelişmeye başlamıştır. Zorunluluk kavramının analitik ve a priori kavramlarıyla arasındaki ilişkinin farklılaştığı bu safha metafizik açıdan özcülüğün gündeme gelmesine sebep olmuştur. Böylece Kant’ın yargı sınıflandırmasının aksine, zorunlu a posteriori ve olumsal a priori gibi önermeleri içeren yeni bir felsefi çerçeve ortaya çıkmıştır. Yazıda, çağdaş felsefenin farklı safhaları itibariyle temsil gücü olan örnekler üzerinden felsefi yaklaşımı belirleyen zorunluluk, analitiklik ve a priori kavramlarının birbirleriyle etkileşim biçimleri ele alınmaya çalışılacaktır.
In this study, the connection between necessity and the concepts of analyticity and a priori will be examined in relation to discussions in contemporary philosophy. In this context, firstly, Kant’s classification based on his theory of judgment will be discussed. This classification has two aspects that can be considered epistemologically and semantically. The first aspect relies on the distinction between a priori-a posteriori, while the second is based on the analytic-synthetic distinction. Although traces of these distinctions can be found in the history of philosophy, especially in the views of Leibniz and Hume, these distinctions have reached a privileged position in Kant’s philosophy. Based on this, the significance of the synthetic a priori judgments put forward by Kant in his own philosophy is stated and and the debates it has sparked are dealt with. These debates intensified particularly with the emergence of non-Euclidean geometries. The loss of the idea of a single and universally necessary geometry led to the discrediting of Kant’s synthetic a priori project. This comprehension is gained strength in a different way by the idea of reducing arithmetic to logic. Thus, we are faced with the removal from the philosophical scene of Kant’s understanding of pure intuition, on which he based mathematics. On the other hand, the way has been opened for a language-logic based thought on which analytical philosophy is relied on. In this sense, Carnap and Ayer defend the analytic-synthetic distinction, but unlike Kant, they argue that the necessary and a priori are limited to analytic statements. Quine and Kripke take a more radical step from different perspectives. Quine criticizes the a priori-a posteriori and analytic-synthetic distinctions that create a qualitative distinction between philosophy and science. Kripke, on the other hand, questions the traditional understanding of the ways of accessing knowledge and naming objects, so suggests that necessity may have dimensions other than the analytical and a priori one. Within this framework, in the second half of the 20th century, a new understanding began to develop with the influence of discussions in modal logic and philosophy of language. This phase, in which the relationship between the concept of necessity and the concepts of analytic and a priori has shifted, brought the essentialism come to the agenda from a metaphysical perspective. Thus, in contrast to Kant’s classification of judgments, a new philosophical framework emerged that includes propositions like necessary a posteriori and contingent a priori. In this article, the ways in which the concepts of necessity, analyticity and a priori, which determine philosophical approach, interact with each other will be discussed through representative examples from different stages of contemporary philosophy.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Çağdaş Felsefe |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 29 Ekim 2024 |
Kabul Tarihi | 15 Aralık 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 80 |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.