Hicri üçüncü asırda ortaya çıktığı kabul edilen tasavvuf düşünce sistemi, geliştirdiği nazariyeleri ve varlık problemine yaklaşımları ile İslam dünyasında ciddi etkileri olmuş bir yapılanmadır. Bazıları tasavvufun İslâm’ın dışında, diğer felsefî sistemlerin etkisiyle oluştuğu iddiasıyla şiddetli eleştiriler yöneltmişlerdir. Ancak pek çok mutasavvıf ise aksine tasavvufun İslam’ın özüne müteallık olduğu, Kur’an’ın hakiki manasını idrak ederek ona göre tasarrufta bulunduğunu iddia etmişlerdir. Böylece İslam çatısı altında tasavvuf müdafileri ve tasavvuf muhalifleri gibi yapılanmalar ortaya çıkmıştır. Mevlânâ’nın tasavvuf algısının temelini vahdet-i vücut nazariyesi oluşturmaktadır. Buna göre tek ve mutlak varlık Hak’tır; diğer birimler ise Hakk’a göre bilakis yokluktur. Belki de bilgiden çok tecrübe etme yönüyle değerlendirdiğimizde Mevlânâ’nın vahdet algısına “vahdet-i şuhut”tur, denebilir. Onun söylemleri, bir üst bilinç olana “cem’” veya “cem’ül-cem” aşamasını işaret etmektedir. Vahdet kesret ayrımı veya zıtlığı tasavvufun genel söylemi içinde bulunmakla birlikte, belki de daha önemli olanı vahdet ve kesret arasındaki münasebet ve konumdur. İşte Mevlânâ, Mutlak Varlık olan Hak’la Mutlak Yokluk olan kesreti birtakım ikili yapılar üzerinden bizlere anlatmıştır. O, vahdet kesret ilgisini güneş-zerre, derya-damla, mıknatıs-demir tozu, kehribar-saman çöpü, gölge sahibi-gölge, aynaya bakan-aynadaki yansıma gibi analojilerle beyitlerinde kurgulamıştır. Bu çalışma Mevlânâ’nın Divan-ı Kebir olarak bilinen eserindeki söz konusu kurguların nasıl yapıldığı üzerine olacaktır.
Sufi thought system, which is accepted to have emerged in the third century Hijri, is a structure that had serious effects in the Islamic world with its devoloped theories and approaches to the problem of existence. Some have criticized Sufism with the claim that it was formed under the influence of other philosophical system apart from Islam. However, many mystics, on the contrary, claimed that Sufism is related to the essence of Islam, that they realize the true meaning of the Qur’an and act accordingly. Thus, organizations such as Sufi advocates and Sufi opponents emerged under the unberalla of Islam. The basis of Mevlana’s perception of Sufism is the theory of unity of the body. According to this, the only and absolute existence is God; the other units are, on the contrary, non-existence compared to God. Perhaps, when we evaluate it in terms of experience rather than knowledge, it can be said that Mevlana’s perception of unity is “Vahdet-i Şuhut”. His discourses point to a higher consciousness, namely “cem” or “cem’ü’l-cem” stage. Although the distinction or contrast between unity and abundance is in the general discourse of Sufism, perhaps the more important one is the relationship and position between unity and abundance. Here, Mevlana told us about God, which is absolute existence, and multiplicity, which is absolute non-existence, through some binary structures. He fictionalized the relationship between unity and abundance in his couplets with analogies such as sun-particle, ocean-drop, magnet-iron powder, amber-straw, shadow owner-shadow, mirror looker-reflection in the mirror. This study will be on how the aforementioned fictions in Mevlana’s work known as Divan-ı Kebir were made.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Dil ve Edebiyat |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Mayıs 2022 |
Gönderilme Tarihi | 12 Şubat 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |