The connection between our thinking experience and space is undeniable. Since understanding this connection involves a difficult process, investigating the areas in which spaces sorround our lifeworld can guide us. Heidegger’s spaces with the question of the meaning of Being make sense when they are considered in its relation with building, dwelling and thinking. Heidegger criticizes the Western metaphysical tradition of thinking for forgetting Being. Heidegger says that the homelessness arises due to the forgetting of Being. According to him, one of the ways to overcome this is the essential connection to space. Heidegger thinks that the forgetting of dwelling, which is at the root of building, negatively affects our relationship with space. On the other hand, ‘Foucault's spaces’ reveal themselves when problematized within the framework of power/power relations. Especially when space is problematized in the history of thought, it will be seen that spaces are extremely important places for producing subjectivities. In this context, the way to understand Foucault's power is to know how he designs the walls of his spaces. When ‘Heidegger's spaces’ are used as a means of understanding ‘Foucault's spaces’, it will be seen that the prison and the hospital which were dominated by the idea of the panopticon built a worldless world. Because ‘Foucault's spaces’ do not take dwelling into consideration. ‘Foucault's spaces’ produce subjectivities by being places where power relations are organized. Since they construct a ‘worldless world’, power/power relations ensure their continuity through these spaces.
Düşünme deneyimimizin mekânla kurduğu bağ yadsınamazdır. Bu bağın anlaşılması çetin bir süreci içerdiğinden mekânların yaşam dünyamızda kapladıkları alanları soruşturmak bize yol gösterebilir. Heidegger’in mekânları ile Varlığın anlamına yönelik soru arasındaki ilişki inşa etmek, ikamet etmek ve düşünmekle birlikte kavrandığında anlamlı olmaktadır. Heidegger, Batı metafiziği düşünme geleneğini Varlığı unuttuğundan dolayı eleştirir. Heidegger, yersiz yurtsuzluğun Varlığın unutulmasından dolayı ortaya çıktığını söyler. Ona göre, mekânla özsel bağ kurmak, bununla başa çıkmanın yollarından biridir. Heidegger, inşa etmenin kökeninde yer alan ikamet etmenin unutulmasının mekânla ilişkimizi olumsuz yönde etkilediğini düşünür. Buna karşın, ‘Foucault’nun mekânları’ iktidar/iktidar ilişkileri çerçevesinde sorunsallaştırıldığında kendini açar. Özellikle, düşünce tarihinde mekân sorunsallaştırdığında mekânların öznellikler üretmek için son derece önemli yerler olduğu görülecektir. Bu bağlamda, Foucault’nun iktidarını anlamanı yolu onun mekânlarının duvarlarını nasıl tasarladığını bilmekten geçer. ‘Heidegger’in mekânları’ ‘Foucault’nun mekânlarını’ anlamak için araç olarak kullanıldığında panoptikon düşüncesinin hâkim olduğu hapishanenin ve hastanenin dünyasız bir dünya inşa ettikleri görülecektir. Çünkü ‘Foucault’nun mekânları’ ikamet etmeyi göz önünde bulundurmazlar. Foucault’nun mekânları, iktidar ilişkilerinin düzenlendiği yerler olarak öznellikler üretmektedir. ‘Dünyasız bir dünya’ inşa ettiklerinden dolayı iktidar/iktidar ilişkileri bu mekânlar aracılığıyla sürekliliğini sağlamaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sistematik Felsefe (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Kasım 2023 |
Gönderilme Tarihi | 29 Ağustos 2023 |
Kabul Tarihi | 2 Ekim 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |
Dergimiz 2024 yılından itibaren ikisi olağan biri dosya konulu özel sayı olmak üzere 3 sayı olarak, Mayıs (olağan sayı) Eylül (özel sayı) ve Aralık (olağan sayı) aylarında yayınlanacaktır.
2024 yılı özel sayımız ve Aralık ayındaki olağan sayımız için makale kabulü tamamlanmıştır.
Özel sayılarımızda yalnızca dosya kapsamında yer alan makalelere yer verilecektir. Makalenizi gönderirken hangi sayıda değerlendirilmesini istediğinizi bir notla bildirmeniz karışıklıkları önleyecektir.
İlginiz için teşekkür ederiz.