Batılılaşma, modernleşme ve sekülerleşme literatürünün alt başlıklarından birisi olan aydın-halk kopuşu yahut
yabancılaşması meselesi geniş bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Bu tartışmanın öznesi konumundaki aydın kimliğinin ortaya çıkışındaki misyon ile bu misyona talip olan Osmanlı aydınının seyri birbirinden oldukça farklıdır.
Batı’nın aydını halkla iç içe, halkın taleplerini iktidara ileten ve halka yön veren bir pozisyondadır. Osmanlı aydını
ise halktan kopuk, dayatmacı, devlet içerisinde doğmuş ve orada pozisyon almış, toplum tarafından kabul görmeyen bir vaziyet içerisindedir. Bu da beraberinde halkından kopuk bir Osmanlı entelijansiyası meydana getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında başlayan bu kırılma ve çelişki, sonraki nesillerde birçok İslâm ülkesinde
yaşanmaya devam etmektedir. İslâm dünyasının çıkardığı iki mütefekkir ve devlet adam olan Said Halim Paşa ile
Aliya İzetbegoviç aydın-halk münasebetini etraflıca tartışmakta ve çözüm önerileri sunmaktadır. Tespit edilen
problemin farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda ve konjonktür de yaşamış bu iki ismin üzerinden değerlendirilmesi için birden fazla sebep vardır. İki isimde İslâmcı, mütefekkir ve münevver kimlikleriyle ön plana çıkmaktadırlar. Üst düzey devlet adamı olmaları, konuları İslâmî merkezli bir perspektifte ele almaları, kültürlerinden
ve özlerinden kopuk yaşamamaları, tarihsel bilinçleri, sosyolojik birikim ve tespitleri ile çözüm önerilerindeki
paralellikler Said Halim Paşa ve Aliya’yı buluşturan en önemli nedenler olarak görülmektedir.
The issue of the intellectual-people rupture of alienation, which is one of the subtitles of the Westernization, Modernization and Secularization literature, constitutes a wide area of discussion. The mission in the emergence of the intellectual idendity, which is the subject of this discussion, and the course of the Ottoman intellectual who aspire to this mission are quite different, from each other. The intellectuals of the West are in a position interwined with the people, conveying the demands of the people to the government and directing the people. The Ottoman intellectual, oh the other hand, was in a situation that was not accepted by the society. This resulted in an Ottoman intelligentsia disconnected from its people. This break and contradiction, which started in the last century of the Ottoman Empire, continues to be experienced in many Islamic countries in the next generations. Said Halim Pasha and Aliya Izetbegovic, two thinkers and statesmen from the Islamic world, discuss the intellecual-public relations in detail and offer solutions. There are more the ona reason to evaluate the identified problem through these two names who lived in different periods, different geographies and conjuncture. Two names stand out with their Islamist, intellectual and intellectual identities. The most important reasons that brought Said Halim Pasha and Aliya together are that they are high-level statesmen, they deal with the issues in an Islamic-centered perspective, they do not live away from their culture and essence, their historcial consciousness, sociological knowledge and determinations, and the parallels in their solution proposals.
Said Halim Pasha Aliya Izetbegovic Intellectual People Islam West
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyasi Düşünce Tarihi, İslam Düşünce Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 13 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 15 Kasım 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 4 Sayı: 2 |