Osmanlı Devletinin iki temel idare tarzı vardır. 1. Mîrî rejim, 2. Salyaneli rejim. Bunların dışında mümtaz vilayetler de vardır. Mîrî rejim devletin klasik sistemidir. Bu sisteme dâhil olan vilayetlerde tahrir yapılır, gelirler tevcih edilir, devletin kaynaklarını tasarruf edenler devletin resmî görevleri yerine getirmekle yükümlüdürler. Bu suretle mîrî rejime dâhil olan yerlerde asker çıkarılmakta, vergi alınmakta ve merkezî hâkim kültür ikame edilebilmektedir. Salyaneli vilayetlerde ise tahrir ve timar yoktur, buralardan asker çıkarılmazdı, kanunnâmelerde belirtildiği üzere vali ve diğer görevlilerin maaşları o vilayetin gelirlerinden ödenirdi. Ama Osmanlı mali kayıtlarında bunun böyle olmadığı, salyaneli valilerin maaşlarının dahi merkezden ödendiği görülmektedir.
Bu sisteme dâhil olan yerler Osmanlı Devletinin gerçek anlamda hâkim olduğu yerlerdir. Buna göre mîrî rejimin sınırları; güneyde Şam, Rakka, Bağdat, Tebriz, kuzeye yönelerek Revan ve Batum’dur. Rumeli’nde ise; Tuna tabiî sınır olmak üzere, Bulgaristan, Makedonya, Bosna-Hersek ve Arnavutluk, Kuzey Yunanistan ve Saros Körfezi’nden Oniki Adalar, Rodos ve Kıbrıs’tır.
Konumuz olan Suriye ve Irak’ın özellikle kuzey bölgeleri yani Şam, Halep, Rakka, Deyr-i Zor, Musul vilayetinin tamamı ki, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil ve Dohuk’tur. Bağdat ise bazen mîrî rejime dâhil olurken, bazen de salyaneli tarzda idare edilmiştir. Bu idarî ve iktisadî sistem, yüzyıllar boyunca bölge halkının devletin merkezi ile bütünleşmesini sağlamıştır. Çünkü mîrî rejim ile binlerce kişi timar veya zeamet tasarruf etmiş, binlerle ifade edilen mukataa ve vakıflarda yüzbinlerce insan istihdam edilmiştir. Üstelik Osmanlı Devletinin halkın din ve sosyal hayatlarına müdahaleci bir siyaset gütmemesi, bölge halkının çok büyük çoğunlukla Müslüman olması, bu bütünleşmeyi ve özdeşleşmeyi sağlayan önemli faktörlerdir.
Yüzyıllara dayanan bu iktisadî ve sosyal düzen, Birinci Dünya Savaşından sonraki gelişmelerde, bölge halkının Osmanlı Devletinin yanında mücadelelere katılması sonucunu doğurmuştur. Nihayet bu bütünlük, Türk, Kürt, Arap ayırmaksızın Misâk-ı Millî’nin tarihî zeminini oluşturmuştur.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 10 Haziran 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 9 Sayı: 18 |
Gazi Akademik Bakış Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.