Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu bağlayan kritik bir suyolu olarak uluslararası petrol taşımacılığı ve doğu-batı ticareti için hayati bir rota durumunda olan Kızıldeniz, stratejik konumu nedeniyle uluslararası jeopolitik hesaplara konu olmuş, büyük güçler arasında rekabet ve çatışma alanı oluşturmuştur. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Sovyet tehdidinin ortadan kalkması ve Körfez bölgesindeki gelişmeler, Kızıldeniz’in askeri önemini bir ölçüde azaltmış, ancak El Kaide kaynaklı terörist faaliyetlerin artması, dikkatleri yeniden Kızıldeniz’e yöneltmiştir. 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarından sonra ABD terörizmle mücadele amacıyla bölgedeki güvenlik altyapısını güçlendirmiş, Somali ve Yemen’deki gelişmeler terörle ve korsanlıkla mücadele amacıyla bölgeye yabancı askeri güçlerin konuşlanmasına yol açmıştır. Son yıllarda Çin’in Kuşak Yol Girişimi’nin hız kazandırdığı küresel ve bölgesel rekabet, Kızıldeniz’de ticari ve askeri çıkarların iç içe geçtiği askeri üs ve liman elde etme yarışına yol açmıştır. Kızıldeniz, Suudi Arabistan ile İran arasındaki güç mücadelesinin yeni alanı olarak da önem kazanmıştır. Yemen’deki gelişmeler, Kızıldeniz’de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır askeri mevcudiyetinin artmasına yol açmıştır. Bu ülkelerin İsrail ile yakın ilişkileri dikkate alındığında Kızıldeniz’in “Arap-İsrail Gölü’ne” dönüşmekte olduğu görülmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 10 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 14 Sayı: 27 |
Gazi Akademik Bakış Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.