Türkçecilikten vazgeçişim ise doğruyu öğrenen her akıl sahibinin yapacağı bir harekettir. Üniversitede ilmî hakikatleri öğrenince, yıkıcı bir menfaatçiler çetesinin oyunlarına karşı çıkmam tabiidir. Türk dilinin tarihi gelişmesini, sağlam bünyesini, yer yüzündeki 120 milyon Türk’ü birleştiren en mühim millî bağ olduğunu öğrendikten sonra, uydurmacılarla savaşa ilk başlayanlardan biri oldum. Aşağı yukarı 12 yıldır bunun kavgasını yapanlardanım. S. - Ama efendim, son yıllarda dil konusunda makale yazmıyorsunuz. Bıktınız mı, yoksa artık fayda vermediğine mi inanıyorsunuz? C. – Haklısınız. Birkaç yıldır dil konusunda yazmıyorum. Fakat sizin tahmin ettiğiniz sebepler isabetli değil. Ben, uydurmacılık aleyhinde en fazla yazanlardan biriydim. Bu konuda ilk tartışmayı henüz lise öğrencisi iken, 1954 yılında Nurullah Ataç ile yapmıştım. Devrik cümle kullanmanın yanlış ve zararlı olduğunu savunuyordum. 1959 dan 1969 yılına kadar da, sık sık uydurmacılık aleyhine makale yazdım. Yazdıklarım 15 formalık bir kitap teşkil edecek hacimdedir. Nitekim onları “Türkçenin Karanlık Günleri” adı ile bir kitap halinde topladım. Yakında çıkacak. Ancak, 1968 yılından beri Türkiyemizde yalnız dil değil, her şey, bütün millî varlığımız ve devletimiz yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya geldi. Bu yüzden, dil meselesini şimdilik ikinci plana almak zorunda kaldım. Üzerinde daha az durulmuş olan diğer millî meselelere ağırlık vermek istedim. Ayrıca, düşündüm ki, dil konusunu ele alacak yeni genç arkadaşlarımız yetişmiştir. Bu meseleyi, bizim bıraktığımız yerden başlayarak, biraz da onlar yürütsünler. Fırsat buldukça ben de tekrar dil konusuna dönmeyi çok arzu ediyorum. S. – Efendim, çocukluğunuzun köyde ve fakirlik içinde geçtiğini söylediniz. Buna rağmen sizde bir servet düşmanlığı yok. Sosyalist değilsiniz. Halbuki ülkemizde güç şartlar altında yetişenlerin sosyalist ve anarşist olduğu sanılıyor. Ne dersiniz? C. – Güzel bir noktaya temas ettiniz. Türkiye’de komünizmi benimseyen ve anarşist olanlar fakir köy çocukları değildir. Aksine, zengin ailelerle okumuş aile çocuklarıdır. Çünkü bunlar maddeci dünya görüşü ile yetişmişlerdir. Millî kültürden, millî gelenek ve töreden koparılmışlardır. Gönüllerine millet sevgisi, kafalarına millî ülkü namına bir şey aşılanmamıştır. Yalnız parayı sevmişler. Sadece gülüp eğlenmeyi öğrenmişler ve kapitalist batı dünyasının taklitçi maymunları olmuşlardır. Bunlar elbette komünizmi de, anarşizmi de kolayca benimseyebilirler. Ama, bin bir çile ile yetişen köy çocukları, bir yandan fakir milletimizin ıztırabına şahit olmuş, bir yandan onu bu ıztıraptan kurtarmayı kendisine ülkü edinmiştir. Millî töresinden ve kültüründen kopmadığı için de, yabancı menşeli liberalizm veya sosyalizmi değil, tarihî ve millî yapımıza uygun olan Türk görüşünü, yani milliyetçi toplumcu doktrini benimsemiştir. Üniversitelerimizin zengin ve kapitalist hocaları da anarşiyi destekledikleri halde, bizim gibi mütevazi gelirli milliyetçiler devletten ve kanundan yana çıkmışlardır. Bu, ibret verici hazin bir tecellidir. Onun için fakirlerin komünist, zenginlerin ise anti-komünist olacaklarına dair bir kaide yoktur. Milletini ve töresini seven her Türk milliyetçi olur. Aç bile olsa. S. – Birkaç yıl öncesine kadar hikâyelerinizi de okuyorduk. ùimdi niçin yazmıyorsunuz? Buna ilim adamlığınız mı, yoksa Milliyetçi Hareketteki mücadeleniz mi mâni oluyor? C. – Hikâye okumayı ve yazmayı çok severim. İnsan, mesleği ne olursa olsun, hikâye yazmaya çalışmalıdır. Çünkü hikâye vasıtası ile, başka yerde söylemek imkânı olmayan bir çok duygu ve düşüncenin ifade edilmesi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2009 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2009 Cilt: 1 Sayı: 5 |
Açık Erişim Politikası