Tarihsel olarak dünyayı bir imkanlar alanı, her bireyi de bu imkanları gerçekleştirecek gücü olan özgür ve sorumlu varlıklar olarak tanımlayan bir söyleme her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu ortadadır. İnsana yeni bir hayat enerjisi/nur/hidayet sağlayarak, onu hayatın doğal akış yatağını tıkayan kurumların tahakkümünden kurtarmak ilahi bildirimin temel amacıdır. İnsanla buluşturulan her ayet, bu amacı gerçekleştirme çabasında onun için yeni bir yol gösterim ve taze bir hayat hamlesidir. Bu noktada Düzgün paradoksal işleyen bir soruna işaret eder: “Ne var ki amacı, insanı kuşatmaya alan her türlü otoriteyi ortadan kaldırarak insanı özgür tercihlerle kurulan bir hayatın etkin öznesi yapmak olan dinin kendisi de zamanla bu otoritelerden birine dönüştürülebilmektedir. Allah’ın zihnen ve bedenen hayatın gaye varlığı olarak planlayıp taçlandırdığı insan, bu ‘gaye varlık’ olma amacının oldukça uzağına düşürülerek farklı otorite biçimlerine (ilahi otorite, devlet otoritesi, anne-baba otoritesi, toplum otoritesi vb.) bağımlı hale getirilmektedir.”1 Bu eseri, insanı, söz konusu otoritelerin tahakkümünden bir nebze olsa da kurtarmaya matuf bir girişim/çağrı olarak değerlendirmek mümkündür.
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Temmuz 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 6 Sayı: 12 |