Doğduğumuz andan itibaren oyun oynamaya başlarız. Hayatı ilk tanıma ve öğrenme süreci oyunla başlar. Oyun yaratıcılıkla eş anlamlıdır ve insandaki yaşam dürtüsüdür. Bu nedenle oyun oynama sadece çocuklukta yaşanan ve yetişkinlik döneminde biten bir süreç olarak görülmemelidir. Günümüzde yaşam koşullarının insana dayattığı zorunluluklar oyun oynamayı ya da oyundan alınacak hazzı hep çocukluğa atfetmektedir. Oysa doğumdan ölüme kadar ki süreç de oynamaya, yaratmaya, izlemeye, görmeye, eğlenmeye, bilişsel ve davranışsal yetilerimizi geliştirmeye yarayan oynama eylemi artık günümüz dünyasının eğitim araçlarından biri olmaktadır ya da olmalıdır. Gerek okullarda gerekse iş dünyasında oyun, yaratıcılığı artırma, problem çözme, özgüven sağlama, kendini tanıma, eleştirel bakış yaratma gibi nitelikleri kazandıran etkili bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
Çoğu zaman oyunla ya da oyunların yaratıcılığımızı tetiklemesiyle yeni yolların var olabileceği düşüncesi bizleri yeni arayışlara götürür. Bu yeni arayışlar aynı zamanda yaşama karşı cesaret gösterebilmemizi, yenilikleri benimsememizi ve tüm bunlarla yaratıcılığımızı arttırarak özgüven kazanmamızı sağlar. Oyun oynama dürtüsü ya da oyun oynamanın birleştirici ve iyileştirici gücü yaşamın her alanında, her yaşta, her yerde düşüncenin yeni boyutlarını fark etmemizi sağlar. Peki, tüm bunları yapabilen oyun oynama nerelerde kullanılmalı ya da hayatımıza bu olguyu nasıl geçirmeliyiz? Bu çalışma oyun olgusunun yaşamımızda nelere karşılık gelebileceğini ve oyun kavramının hayatımızda nasıl yer alması gerektiği ile ilgili bilgi sunacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2019 |
Gönderilme Tarihi | 30 Nisan 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 5/6 Sayı: 5/6 |
İndex Bilgisi
Asos İndex