İslam dünyası düşünce, inanç ve kültür açısından
farklı kutuplara sahiptir. Başlangıçta iki kutuplu yapı, sonraki dönemlerde her
grup kendi içinde bölünmeler yaşayarak, nüanslar düzeyinde de olsa farklılaşmalar
oluştu. VII. Yüzyılda başlayan İslam’ı anlama, yorumlama ve yaşama hususunda
ayrık otları görülmeye başlandı. İslam dünyasındaki anlam, insan ve araçlar
bunlara mekân ve iç dinamiklerin de tesiriyle IX. ve X. Yüzyıllarda başlayan
terör faaliyetleriyle bölünme ve parçalanma alametleri göstermeye başlamıştır.
Özellikle IX. ve XIII. Yüzyıllarda İsmaili, Karmati ve Nizari İslam algısı,
İslam dünyasının korkulu rüyası olmuştur. Diğerinin İslam algısının varlığını
kabul edememek ya da ortak miras kadar ortak yaşam alanları ve pratiklerini
oluşturamamak, İslam dünyasını bir medeniyet coğrafyasından, kan ve gözyaşı
coğrafyasına dönüşmesine neden olmuştur. Ortodoks
İslam’ın bâtıni, mulhid, zındık veya zenadıka kavramlarıyla tanımladıkları bu
gruplar, aslında bu tanımlamaların çok ötesinde alternatif bir gündelik hayat
ve devlet yapılanması önermekte idiler. Bunu da gerçekleştirmek için merkez ve
taşrada örgütlendiler. İsma’ilî-Karmati dönemi tarihi iki ana döneme
ayrılmaktadır. Bu dönemler, çalışmalarını gizli yürüttükleri (Devr-i Setr) ile
açık yürütmek zorunda kaldıkları Devr-i Zuhur dönemleridir. Her iki dönemin
kendi içinde bölgesel ve dönemsel dinamiklere göre değişen eylem ve söylemleri
söz konusudur. İsma’ilîlerin IX. Yüzyıldan XX. Yüzyıla süren Devr-i
Zuhur dönemi kaynakları incelendiğinde üç devresi ve üç stratejisi olduğu
görülecektir.
Bölüm | Makale |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Aralık 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 36 Sayı: 36 |
Harran İlahiyat Dergisi-Harran Ilahiyat Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.