The focus of this study is twofold. First, the figures who are highly representative of the Māturīdī tradition’s view in the discussions on the attribute of takwīn will be analysed. The purpose of this examination is not to reveal what the Māturīdī view of takwīn is. Instead, the aim is to trace Sadr al-Sharī‘a’s (d. 747/1346) criticisms of the Māturīdīs before him. After this, Sadr al-Sharī‘a’s approach will be presented, and his criticism of the earlier Māturīdīs and his solution will be presented. Since the Ash‘arite aspect of the subject is also central, the aspects of differentiation between the Māturīdīs and the Ash‘arites in the discussion of the attribute of takwīn will be mentioned first. The debate on takwīn stems from the disagreement over which attribute is the attribute through which God’s creation is realised. While the Māturīdīs accept that God’s creation is directly realised through the attribute of takwīn, the Ash‘arites think that it is realised through the attribute of power (al-qudra). The Māturīdīs’ belief that the attribute of power is insufficient for creation arises from the fact that they define power differently from the Ash‘arites. While the Ash‘arites define power as “the power to do something and the one who does it with his power”, the Māturīdīs define it as “the power to do something”. Hence, for the Ash‘arites, the presence of the attribute of power in the agent means realising the thing. In contrast, the Māturīdīs think that the presence of power is not enough, that power is the power to do the act, and that takwīn, an attribute other than power, is necessary for the realisation of the thing. The Ash‘arites objected that the attribute of takwīn, which is eternal according to the Māturīdīs’ acceptance, would require the created things to be eternal as well. The Māturīdīs, on the other hand, answered the objection by explaining that the attribute of creation, “takwīn, is eternal, and the act is created”. Sadr al-Sharī‘a, one of the theologians representing the later period of the Māturīdī School, proposed to address the issue through “states” (aḥwāl) due to the problems he saw in the tradition mentioned above’s explanations of the attribute of takwīn. According to him, like the attributes of essence, the attributes of action are also eternal. There is no problem in accepting the attributes of action as qadīm because they are the origin of action. While the origin of the act is the attribute of takwīn, which is eternal, acts are states that are expressed as “neither existing nor non-existent”. Sadr al-Sharī‘a’s criticism of the tradition he belongs to focuses on the fact that Māturīdī theologians are not aware of the distinction between acts and the attribute that is the origin of acts. “He thinks that the sentence, ‘Creation is eternal, and the act is created’, does not make sense, and states that God’s act in the sense of creation cannot be eternal since He is the fāil al-mukhtār. According to him, while there is no problem among the Māturīdīs about the eternity of essential attributes, there is ambiguity about the eternity of attributes of action. Therefore, he proposes that the actional attribute takwīn be accepted as the origin of actions. While the attribute of takwīn, which is the origin of the act, is eternal, the act in the sense of īqā' (ījāt) should be regarded as a state (neither existing nor non-existent). According to Sadr al-Sharī'a, the Māturīdīs who do not accept ījāt as a state are as mistaken as the Ash‘arīs who do not accept that the origin is eternal. Thus, by distinguishing between the origin of the act and the act, he justifies the view of fāil al-mukhtār and shows that contrary to the Ash‘arites’ claim, creation is realised by an attribute other than the attributes of will and power.
Kalām Attributes of God Attribute of Takwīn Ḥanafī-Māturīdī School Māturīdī-Ash‘arī Disagreements Sadr al-Sharī‘a.
Bu çalışmanın odağı iki yönlüdür. İlk olarak Mâtürîdî geleneğin tekvîn sıfatı tartışmalarındaki görüşünü temsil kabiliyeti yüksek isimler incelenecektir. Bu incelemedeki amaç Mâtürîdîlerin tekvîn görüşünün ne olduğunu açığa çıkarmak değildir. Asıl amaçlanan şey, Sadruşşerîa’nın kendisinden önceki Mâtürîdîlere yönelik eleştirilerinin izini sürmektir. Bundan sonrasında Sadruşşerîa’nın yaklaşımı sunulacak ve önceki Mâtürîdîleri eleştirisinin ve çözümünün ne olduğu sunulacaktır. Konunun Eş‘arîlere bakan yönü de merkezi olduğu için ilk olarak Mâtürîdîlerle Eş‘arîler arasındaki tekvîn sıfatı tartışmasındaki farklılaşma yönleri zikredilecektir. Tekvîn tartışmaları Allah’ın yaratmasının gerçekleştiği sıfatın hangisi olduğuna dair ihtilaftan kaynaklanmaktadır. Mâtürîdîler Allah’ın yaratmasının doğrudan tekvîn sıfatı ile gerçekleştiğini kabul ederken, Eş‘arîler kudret sıfatı ile gerçekleştiğini düşünmektedir. Mâtürîdîler’in yaratma için kudret sıfatının yeterli olmadığını düşünmeleri, kudret sıfatını Eş‘arîler’den farklı bir şekilde tanımlamalarından kaynaklanmaktadır. Eş‘arîler kudret sıfatını “bir şeyi yapabilme gücü ve o işi kudretiyle yapan” şeklinde tanımlarken, Mâtürîdîler ise “bir şeyi yapabilme gücü” olarak tanımlamaktadır. Bundan dolayı Eş‘arîler için fâilde kudret sıfatının bulunması o şeyin gerçekleştirilmesi anlamına gelirken, Mâtürîdîler ise kudretin bulunmasının yeterli olmadığını, kudretin fiili yapabilme gücü olduğunu ve şeyin gerçekleşmesi için kudret dışında bir sıfat olan tekvînin gerekli olduğunu düşünmektedir. Eş‘arîler, Mâtürîdîler’in kabulüne göre ezelî olan tekvîn sıfatının, yaratılmış olanların da ezelî olmasını gerektireceği itirazında bulunmuşlardır. Mâtürîdîler ise yaratma sıfatı olan “tekvînin ezeli, fiilin ise hâdis olduğu” açıklamaları ile itirazı cevaplamışlardır. Mâtürîdî ekolün müteahhir dönemini temsil eden kelâmcılardan biri olan Sadruşşerîa, sözü edilen geleneğin tekvîn sıfatına dair açıklamalarında gördüğü sorunlardan dolayı, meselenin “haller” üzerinden ele alınmasını teklif etmektedir. Ona göre, zâtî sıfatlar gibi fiilî sıfatlar da kadîmdir. Fiilî sıfatların fiilin menşei olmalarından dolayı kadîm kabul edilmelerinde herhangi bir problem yoktur. Fiilin menşei kadîm olan tekvîn sıfatı iken, fiiller “ne mevcut ne madum” şeklinde ifade edilen hallerdir. Sadruşşerîa’nın mensubu bulunduğu geleneğe yönelik eleştirileri Mâtürîdî kelâmcıların fiiller ile fiilerin menşei olan sıfat arasındaki ayrımın farkında olmamaları noktasına yoğunlaşmaktadır. “Yaratma kadîmdir, fiil hâdistir” cümlesinin anlamlı olmadığını düşünen Sadruşşerîa, Allah’ın fâil-i muhtâr olduğundan dolayı yaratma anlamındaki fiilinin kadîm olamayacağını belirtmektedir. Ona göre, Mâtürîdîler arasında zâtî sıfatların kadîm olması noktasında bir problem yok iken, fiilî sıfatların kıdeminde kafa karışıklığı vardır. Bundan dolayı o, fiilî sıfat olan tekvînin, fiillerin menşei olarak kabul edilmesini teklif etmektedir. Fiilin menşei olan tekvîn sıfatı kadîm iken, îka‘ anlamındaki fiil (icat) hal (ne mevcut ne madum) kabul edilmelidir. Sadruşşerîa’ya göre kadîm menşein kadîm olduğunu kabul etmeyen Eş‘arîler kadar, hal olan icadı kabul etmeyen Mâtürîdîler de hatalıdır. Böylece o, fiilin menşei ile fiil arasını ayırarak fâil-i muhtâr görüşünü temellendirmekte ve yaratmanın Eş‘arîlerin iddiasının aksine irade ve kudret sıfatları dışında bir sıfatla gerçekleştiğini göstermektedir.
Kelâm Allah’ın Sıfatları Zâtî-Fiilî Sıfatlar Tekvîn Sıfatı Mâtürîdî-Eş‘arî İhtilafları Sadruşşerîa.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Kelam |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 22 Temmuz 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |
Hitit İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf 4.0 International License (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.