Öz
Asıl, İslam Hukukunda farklı anlamlarda ve amaçlar için kullanılan merkezi terimlerdendir. Hanefi fıkıh tarihinde ferî hükümlerin dayanağı kabul edilen asılları belirleme faaliyetinin ilk müstakil ürünleri IV./X. asırda ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu konuda elimize ulaşan ilk eser Ebu’l-Hasen el-Kerhî’nin usûl ve fürûa ilişkin bazı kâide ve zâbıtları ihtiva eden Risâle fi’l-usûl’üdür. Kerhî’nin öğrencisi Cessâsʼın fıkhî mesâisinde de asılları belirlemenin merkezî bir mesele olduğu görülmektedir. Onun el-Füsûl fi’l-usûl’ü Hanefi mezhebinin asıllarını tespit eden ilk fıkıh usûlü kitabıdır. Cessâs fürûa dair eserlerinde de asılları tespit etmeye büyük önem vermiş, asıllara sık sık müracaat etmiş ve onu etkili şekilde kullanmıştır.
Mezhepte etkili olan asılları tespit etmek kadar onların mâhiyetini ve işlevini belirlemek de önemlidir. Zira asıllar hakkında bütüncül bilgi edinmek, onların mâhiyetini ve işlevini bilmeye bağlıdır. Bu çalışmada Cessâs’ın Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî isimli eserindeki asıl teriminin mâhiyeti ve asılların işlevleri incelenmektedir. Cessâs’ın asıl terimini şerî delil, müteârız delillerden râcih ve hükme kaynaklık eden esas delil, makîsün aleyh, illet, icmâ veya katî nasla sabit şerî hüküm, fıkıh ve fıkıh usûlü kâidesi ve zâbıt anlamında kullandığı görülmektedir. Fıkıh usûlüne dair asılların çoğu deliller arası teâruz ve tercih; haber-i vahidleri kabul şartları ve kıyasla ilgilidir. Bazen asılla bu anlamların birden fazlası aynı anda kastedilmektedir. Asılın çoğulu olan usûl terimi de ekseriyetle fıkhî hüküm, bazen de nas ve icmâ anlamında kullanılmaktadır. Fıkhî hüküm anlamındaki usûl terimi, Hanefi fakihlerin veya genel olarak fukahânın ittifak ettikleri ve dolayısıyla fıkhın temel meseleleri ve bunlara dair hükümler için kullanılmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla usûl, sadece bir yerde fıkıh usûlü ilmi manasında kullanılır.
Cessâs’ın adı geçen eserindeki asılların farklı işlevlerinin olduğu görülür. Bunların başında, benimsenen fıkhî hükmü delillendirmek gelmektedir. Bazen bir hükmü temellendirmek için çok sayıda asıl birlikte işletilir. Karşıt görüşün hatalı olduğunu ispat etmek için de asıllar devreye sokulur. Cessâs haber-i vâhidleri kabul hususunda asılları kriter kabul etmekte, asıllara muhâlefeti, rivayetleri reddetmenin gerekçesi olarak takdim etmekte, öte yandan rivayetleri kabul açısından “asıllara/usûle uygunluk” ile “asıllara kıyasa/kıyâsu’l-usûle uygunluk” arasındaki farka da dikkat çekmektedir. Keza teâruz halindeki hadisler arasında tercih yapılırken de “asılların şahitliğine” başvurulmaktadır. Burada tanıklığına başvurulan asıllarla genel ilkelerden ziyade tikel meselelerle ilgili şerî deliller veya bu delillerle sabit hükümlerin kastedildiğini görülmektedir.
Cessâs vasfın illet olmaya elverişliliğinin, asıllardaki teʼsirine ve asıllardaki hükümlerin o vasfa bağlanıp bağlanmadığına göre tespit edileceğini ifade ederek, illeti belirlemede de asılların belirleyiciliğine vurgu yapar. Asıllara eserde yer verilmesinin amaçlarından bir diğeri ferî hükümlerin temelindeki genel ilkelere işaret ederek, tikel hükümlerle genel ilkeler arasındaki irtibatı tesis etmek, mezhep birikiminin birtakım genel ilkeler üzerine inşâ edilen tutarlı ve bütüncül bir yapı olduğu orta koymaktadır. Fakihler arasındaki ihtilafların kökenini tespit etmek ve ayrıca benzer meseleler arasındaki hüküm farklılıklarını açıklamak da asılların önemli işlevlerindedir. Asılların son iki işlevi göz önünde tutulduğunda Şerhu Muhtasari’t-Tahâvî ve benzer eserlerdeki bu türden asılların, kavâid, tahrîcü’l-fürû ale’l-usûl, hilâf ve furûk gibi fıkhın alt disiplinlerinin oluşmasına öncülük ettiği ve onlara malzeme sunduğu söylenebilir. Asıllar mezhep içi tercihlerde de bir tercih sebebi olma işlevi görmüştür. Son olarak fakihlerin bir mesele hakkındaki görüşlerini tespit ederken ve bir görüşün gerçekte kime ait olduğunu belirlerken de asıllara müracaat edilmektedir.