Having created all humans from the same substance, Allah does not differentiate among people and limit his blessings for them. He serves worldly felicities to the taste of all people, believers and non-believers, without any limit. He puts all these blessings under human’s order, the most honourable creature in the universe. When we look at the universe through the perspective of Creator, we can say that we all are connected to each other by some common features although we belong to different families. It is possible to divide these families into three categories. These are the families of Humans, Believers and People of the Book, and Muslims.
Within the context of Humans, the largest family one belongs to, it can be argued that there is no differentiation among humans regarding creator and creation. For, “all humans are a single community” and “they are made out of one matter and reproduced accordingly.” Similarly, the phrase “O! Sons of Adam!” refers to all humanity. In chapter Isra, it is clearly stated that “we blessed the sons of Adam”. Thus, it is evident that, in creation and blessing, everyone is equally addressed as creature without any segregation. In his final sermon, the Prophet (His Holiness) announced the following rules which would be binding for all humanity to unite against humiliation, segregation, and marginalization till Doomsday
“O! People! Your Lord is One, your father is one. As the Arab has no superiority over the Persian, the Persian has no superiority over the non-Arab. Similarly, the White is not superior over the Black, nor the Black over the White. You become superior only through piety”. Although fourteen centuries passed on after these orders, it is too saddening for the humanity that people are still discriminated due to their race and colour and that the Whites and Blacks are segregated in public spheres in our universe today. Islam ended racism fourteen centuries ago, by calling it ignorance. By the principle “'he is not a believer whose stomach is filled while his neighbour goes to bed hungry”, Islam clarifies the responsibilities of human without making any colour or faith discrimination.
Another family that all humans belong to is the family of believers that we call People of the Book. Regarding the relations with People of the Book, there have been many examples and life experiences since Madinah period in the Holy Qur’an, hadiths and other sources in the history of Islam. It was quite rare in history that Jews and Christians lived together with Muslims under the same government in Madinah. It should be noted that this atmosphere of peace was provided by Muslims, the Prophet in particular. For, it is known that before the Prophet (His Holiness) emigrated to Madinah, residents of the city fought many wars, feuds and familial problems.
The 49-article agreement, known as Madinah Credentials in the history of Islam, is the written record of the art of living together for Muslims and People of the Book who shared the same place under certain rules for some time. In Daily life, the Prophet (His Holiness) did not marginalize People of the Book. He borrowed Money from them and set human relations with them. The most beautiful time for Muslims and People of the Book to live together was in Andalucía. It became a place where Moroccan Muslims and Christians lived together and a symbol for the different life model of Islam. Therefore, Andalucía left a rich cultural heritage by an eight-hundred-year historical episode that blended the cultural motifs of Eastern and Western civilizations.
The third family group that we belong to as humans is the family of Muslims. The creator orders that “Believers are brothers”. Therefore, Muslims are announced to be an equal member or siblings of the same family.
A short time after the Prophet (His Holiness) emigrated to Madinah, one of the first things he did was conducting a project called “Becoming brothers”. The individual agreement of brotherhood between settlers and immigrants enabled the Islamic state to be established in Madinah on a strong social structure. This brotherhood constructed by the Prophet (His Holiness) immediately after migrating to Madinah was a peak point regarding mutual solidarity. The divine warning that “You shall not humiliate another community, nor any other community shall ridicule others” forbids all kinds of marginalization among people. During the era of happiness, these divine doctrines were taught to people under the leadership of the Prophet (His Holiness). Within the framework of Madinah Credentials, Muslims laid the foundations for a fair and mutual life with Jews, Pagans and Christians that came from other places.
Bütün insanları aynı özden yaratan Allah, insanlar arasında bu anlamda bir ayırım koymamış ve onlara verdiği nimetlerde de bir kısıtlamaya gitmemiştir. Dünya ninetlerini inanan inanmayan herkesin herhangi bir kısıtlama yapmadan istifadesine sunmuştur. Kâinatın en şerefli varlığı olarak da bu nimetleri insanlığın emrine vermiştir. Yaratıcı ve yaşadığımız âlem açısından kâinata baktığımızda bizler bazı ortak noktalarla bu kâinat âleminindi birbirimize bağlı birer farklı ailelere mensup olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın ait olduğu bu aileleri üç kategoriye ayırmak mümkündür. Bunlar; İnsanlık ailesi, İnananlar ve Ehl-i Kitap ailesi ile Mü’minler ailesidir.
İnsanın mensup olduğu en geniş olan İnsanlık ailesi noktasında “Bütün İnsanlar tek bir ümmettir”; “Bütün insanlar tek bir özden yaratılmış ve çoğaltılmışlardır.” ifadeleriyle yaratıcı ve yaratılış açısından insanlar arasında bir ayrıma gidilmemiştir. “Ey Âdemoğulları!” tabirinde de aynı şekilde bütün insanlar kastedilmiştir. İsrâ Suresi’nde ise daha açık bir şekilde “Biz âdemoğluna ikramda bulunduk.” denilerek insanlar arasında; yaratmada ve nimetlendirmede ayrım ve ötekileştirmeye gidilmeden herkesin “kul” olarak muhatap alındığı net bir şekilde ifade edilmiştir. Hz. Peygamber de “Veda Hutbesinde”, ötekileştirmeye, aşağılamaya, ayrıştırmaya karşı kıyamete kadar geçerli olacak olan şu hakikatleri haykırmıştır:
“Ey insanlar! Sizin Rabbiniz bir, atanız birdir. Arap’ın aceme, acemin de Arap olmayana herhangi bir üstünlüğü olmadığı gibi; beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva (Allah’tan sakınma) iledir.” Bu emrin üzerinden on dört asır geçmiş olmasına rağmen bugün yaşadığımız gezegende hala insanların ırklarından, ten renklerinden, siyah beyaz ayrımı yapılarak siyahlar için beyazlar için ayrı mekânların tahsis ediliyor olması insanlık ailesinin ahlak ve hukuku açısından acı bir durumdur. İslam bunu on dört asır cahiliyye adet olarak adlandırmış ve tarihin çöplüğüne atmış, insanların rengine, inancına bakmadan “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” ilkesiyle insanlık ailesinin sorumluğunu net bir şekilde ifade etmiştir.
İnsanların dâhil olduğu ikinci daha küçük aile ise Ehl-i Kitap dediğimiz İnananlar ailesidir. Gerek Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde gerekse İslâm tarihi kaynaklarında Ehl-i Kitap ile olan ilişkiler hakkında, Medine döneminden başlamak üzere çok sayıda bilgi ve yaşanmış örnek vardır. Medine’de ikâmet eden Yahudi ve Hıristiyanların Müslümanlarla aynı devlet çatısı altında bir arada yaşamaları, o zamana kadar tarihte nadir görülen durumlardandır. Bu huzur ortamının başta Hz. Peygamber olmak üzere Müslümanlar tarafından sağlandığı ise akıldan çıkarılmamalıdır. Zira Hz. Peygamber’in hicretinden önce Medine’nin sakinleri arasında cereyan eden savaşlar, kan davaları ve asabiye problemleri olduğu bilinmektedir.
İslâm tarihine, Medine Vesikası olarak geçen 49 maddelik sözleşme, Ehl-i Kitap ile Müslümanların aynı mekânı paylaşarak belli kurallar çerçevesinde, bir süreliğine de olsa âdeta bir birlikte yaşama sanatı sergilediklerinin yazılı belgesi olmuştur. Günlük sosyal hayatta Hz. Peygamber de Ehl-i Kitab’ı ötekileştirmeden, onlardan borç alabilmiş ve onlarla olan insanî ilişkilerini sürdürmüştür. Müslümanların Ehl-i Kitap ile beraber yaşadı dönemlerin en güzeli Endülüs’de kendini göstermiştir. Mağribi/Faslı Müslümanların ve Hıristiyanların aynı bölgede yan yana beraberce yaşadığı bir yer ve İslâm’ın farklılıklarla beraber yaşam modelinin adeta sembolü olmuştur. “Bu anlamda Doğu ile Batı kültür ve medeniyetlerinin motiflerini harmanlayan sekiz yüzyıllık bir tarihsel serüvene beşiklik eden Endülüs zengin bir tarihî miras bırakmıştır.
İnsanlar grubunda dâhil olduğumuz üçüncü aile grubu ise Mü’minlerin oluşturduğu ailedir. Yaratıcı; “Mü’minler kardeştir.” emri mucibince Müslümanları aynı ailenin birer eşit ve kardeş bireyleri olarak ilan etmiştir.
Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettikten kısa süre sonra yaptığı işlerin başında “Muâhât/kardeşleşme” dediğimiz kardeşlik projesi yer aldı. Ensar ve Muhacirler arasında gerçekleştirilen birebir kardeşlik sözleşmesi, Medine’de kurulan İslâm devletinin sağlam bir sosyal yapı üzerine inşa edilmesini sağladı. Medine’ye hicretin hemen akabinde Hz. Peygamber’in inşa ettiği “Ensar-Muhacir kardeşliği” karşılıklı dayanışma hususunda İslâm tarihinde zirve bir nokta olmuştur. “Sizden biriniz başka birini, bir topluluk da başka bir topluluğu alaya almasın!” şeklindeki ilahi uyarı, insanlar arasında ötekileştirmenin her türlüsünü yasaklamıştır. Asr-ı Saâdeti’de Hz. Peygamber’in rehberliğinde bu ilahi öğretiler, topluma uygulamalı bir şekilde öğretilmiştir. Müslümanlar, “Medine Sözleşmesi” çerçevesinde Yahudi, paganist ve daha sonra civar yerlerden ilhak olunan Hıristiyanlarla aynı coğrafyada beraberce adil bir yaşamın temelini atmışlardır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 17 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 |