Asr-ı saadette sistematik fetva usulüne ihtiyaç duyulmamıştır. Bunun nedeni, o dönemde ortaya çıkan dinî, hukukî ve sosyal sorunların Hz. Peygamber tarafından çözülmüş olmasıdır. Vahyin doğrudan hükme bağlamadığı konularda Hz. Peygamber ictihada başvurmuştur. Hz. Peygamber, zaman zaman sahâbenin ictihadına da müsaade etmiş, hatalı olanlar hariç ictihadlarına karşı çıkmamıştır. Hz. Peygamber’in vefatından sonraki dönemlerde ise onun örnekliğini benimsemiş, başta hulefâ-i râşidîn olmak üzere fakih sahâbîler ve ictihad ehliyetine sahip olan fakihler, kendi anlayış ve ilmî birikimleriyle, Kur’an, sünnet ve diğer kaynakları referans alarak kendi dönemlerinde ortaya çıkan sorunlara çözümler üretmişlerdir.
Şer‘î bir hüküm hakkında haber vermek anlamında olan fetva, aslında bir ictihad faaliyeti olduğu için müftü, meseleleri delilleri ile birlikte değerlendirmek duru-mundadır. Zira müftü, konuyla ilgili olan deliler ve muteber kaynağına dayanarak bütün gayretini göstermek suretiyle fetva verirse mesuliyetten kurtulur. Hayatını İslamî prensiplere göre yaşamak isteyen bir müslüman, ictihad ehliyetine sahip biri ise karşılaştığı amelî sorunların çözümünü kendisi bulmalıdır. Hukuk literatüründe bu seviyede olan müctehide müstakil/mutlak müctehid denir. Bu seviyeye ulaşmamakla birlikte herhangi bir mezhep içinde yetişmiş; mezhep imamının usul ve ictihad metodunu benimsemiş, kaynaklarına tam vakıf olmuş fakihe müstakil olmayan müctehid denir. Kur’ân ve sünnetten hüküm çıkarma kudretine sahip olmayan, bir başka ifadeyle fetva ehliyeti için gerekli olan şartları taşımayan (âmmî) kimseye de mukallid denir. Bu kimsenin, bir müctehidin ictihadına göre amel etmekten başka bir çaresi yoktur. Çünkü âmmî kimse, ibadet, muamelat ve ceza hukukuna ilişkin konularla ilgili ictihadları bilme ve seçme kabiliyetine sahip değildir.
Fetva faaliyetinde belirli bir mezhebin görüşünü takip etmede fayda bulunmaktadır. Zira hukukî hayatın tutarlı ve düzenli bir tarzda yürüyebilmesi, dinî meselelere çözüm aranırken, bir mezhebin sistematik bütünlüğü çerçevesinde kalmaya bağlıdır. Nitekim mezhepler hukuk güvenliğini sağlamak, hukuk birliğini oluşturmak ve hukukî istikrarı temin etmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bir mezhebe müntesip olan fıkıh bilgininin yani mukallidin, mezhep içerisinde var olan görüşlerden birini tercih ederken veya görüşlerden biriyle fetva verirken nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini bilmelidir. Bu nedenle mukallid müftü, mensubu olduğu mezhepte tercih edilen veya fetvaya esas teşkil eden görüşe göre fetva vermelidir. Müftünün, fetva verirken takip ettiği bu metoda fetva usulü denir. Mezhepler de fetva faaliyetini disiplin altına almak için fetva usulü literatürünü geliştirmişlerdir. Böylece mezhep içi disiplini sağlamışlardır. Her mezhebin kendine has fetvada esas alınan görüşlerin belli bir hiyerarşisi vardır. Buna “alâmâtü’l-iftâ/alâmâtü’l-fetvâ” denir. Buna göre fetva veren kişi, ictihad ehliyetine sahipse şer‘i kaynaklardan hüküm elde eder. İctihad ehliyetine sahip değilse hangi mezhebe göre fetva verecekse o mezhebin fetva usulünü bilmeli ve kullanmalıdır. Çünkü her mezhebin hem iftâ usulü hem mezhep literatüründe fetva ile ilgili kullandığı terimler birbirinden farklıdır.
Bu mezheplerden biri olan Şâfiî mezhebi de ortaya çıkan yeni meselelere çözümler üretmek maksadıyla kendi disiplini içerisinde bir takım yöntemler kullanarak fetva usulünü oluşturmuş ve geliştirmiştir. Bu çalışmayla Şâfîî mezhebinin fetva usulü incelenerek, hiyerarşik yapısının ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu kapsamda farklı dönemlerde ortaya çıkan usule ilişkin uygulamalar detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Diğer mezheplerde olduğu gibi Şâfiî mezhebinin gelişmesiyle birlikte yaygın olarak kullanılan ıstılahlar irdelenmiş ve mezhebin fetva usulünün seyri ortaya konmuştur.
A systematic legal ruling (fatwa) methodology was not needed in the century of happiness. This is simply because all religious, legal and social problems were solved by the Prophet (His Holiness). For the issues, not directly addressed by divine revelation, the Prophet (His Holiness) compromised a judicial decision. He sometimes let some companions issue an opinion-based decree and did not oppose to them if they were not mistaken. In the years following the death of the Prophet (His Holiness), he was imitated by companions who were competent in religious law – particularly the four caliphates. By basing on their points of view and scholarly studies as well as referring to the Qur’an, Sunnah and other Islamic sources, they offered solutions for the problems arising in their periods.
As fatwa, meaning to inform people of a religious decree, is a judicial activity, mufti has to examine issues through their evidences. If he endeavours to issue a legal ruling by assessing the evidence and reliable source, he gets round the liability. A Muslim wishing to live in accordance with Islamic principles has to find individual solutions for the daily problems should he have judicial competency. In the literature of Islamic jurisprudence, such a person is called independent/absolute interpreter. Those who haven’t reached at this level but been trained in a school, have adopted the methodology of the school’s head teacher and been very competent on the sources of the school are called dependent interpreter. On the other hand, those who are not able to make a decree by basing on the Qur’an and Sunnah or not competent in legal ruling is called imitator. These people have to act in accordance with jurisprudence of areligious law interpreter. For, he is not able to know and differentiate between subjects on worship, actions, and penal codes.
In legal ruling, it is good to acknowledge a school’s points of view. For a consistent and regular legal system, it is significant to remain systematically integrated while looking for solutions for religious issues. Schools arose out of the need to ensure legal security, integrity and consistency. Therefore, an imitator who belongs to a school should know how to act while selecting one of existent judicial opinions within the school or issuing a legal ruling on his own. An imitating mufti must express a legal ruling in accordance with the opinion acknowledged as a basis in the school. The methods that a mufti should adopt while issuing a legal ruling are called legal ruling methodology. Schools have written a literature for this methodology in order to discipline the act of issuing a legal ruling. By doing so, they also regulated the relations within the school. Each school has a unique hierarchy of legal rulings. This is called codes of legal ruling. According to these codes, the one who issues a legal ruling makes a decree out of ecclesiastical rules should he have competence in the field of legal interpretation. If he is not competent, he needs to acknowledge the methodology of the school that he belongs to. For, each school has different methodologies and terms for issuing a legal ruling.
Being one of these schools, Shāfiʿī has also established and developed a legal ruling methodology to offer solutions for the recent issues. In this study, the legal ruling methodology and hierarchical structure of Shāfiʿī school are examined. Different practices of the methodology that emerged in various periods are also expounded in the study. Some terms and concepts that have become popular as the school expands are analysed and how the legal ruling methodology of the school has been formed via these terms are revealed.
Islamic Jurisprudence Shāfiʿī School Legal Ruling Legal Ruling Methodology Mufti Imitator
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 6 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 45 |