1970'li yıllardan sonra çevre sorunlarını önlemek için çeşitli uluslar arası toplantılar yapılmıştır. Bunların en etkililerinden birisi 1992 yılında yapılan Rio Zirvesidir. Rio Zirvesinde "sürdürülebilir gelişme" kabul edilmiştir. Sürdürülebilir gelişme, çevre, ekonomi, siyaset ve yönetim gibi çeşitli konuları kapsamaktadır. Sürdürülebilir gelişme ilkeleri, daha yaşanabilir bir dünya için yaşam tarzımızda bazı değişiklikler yapmayı öngörmektedir. Baskın yönetim anlayışı da bunlardan birisidir. Sürdürülebilir gelişmede yönetim, ulus-devlet merkezli ve tek yönlü yönetim anlayışında değişiklik öngörür. Bunun yerine "yönetişim" adı verilen, devletin, sivil toplum örgütlerinin ve özel sektörün birlikte ve yatay biçimde yönettikleri yeni bir yönetim anlayışı önerilir. Yönetişimin aktörleri içinde özel sektörün rolü uzun süredir tartışılmaktadır. Tartışmalarda iki temel sav vardır. İlk sava göre; özel sektör, üretim süreçlerinde kârı amaçlar. Oysa çevre koruma politikaları ek maliyetler getirir ve bu kârı düşürür. Dolayısıyla özel sektörün sürdürülebilir gelişme içinde yer alması gerçekçi bir yaklaşım değildir. Diğer sava göre; özel sektörün maddi katkısı olmaksızın, sürdürülebilir gelişme ilkelerinin yaşama geçirilmesi olanaksızdır. Bu nedenle, sürdürülebilir gelişmesinin gerçekleştirilmesinde özel sektör hayati önem taşımaktadır. Bu çalışmanın konusu olan sürdürülebilir gelişme ve özel sektör ilişkisi irdelenirken, gerçek yaşamda yukarıdaki savlardan hangisinin gerçekçi olduğunu ortaya koymak amaçlanmaktadır. Literatür taramasına dayalı olan çalışmada, sürdürülebilir gelişme sürecinin, özel sektör olmaksızın başarılı olamayacağı ortaya çıkmıştır..
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Mart 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2009 Cilt: 2 Sayı: 1 |