It is an undeniable fact that literature affects or reflects social life. It is also known from the art movements of the 20th and 21st centuries that the novel is not only a mirror held up to the street, but also a mirror held up to the mind of the author. Since the cultural traumas resulting from the fact that Turkey's modernization and Westernization process since the Tanzimat period has still not been on track, it is inevitable that this situation will be reflected in literary works. Thus, literary works become a means of expression of ideologies. The carriers of this ideology in Turkish literature after 1950 are Necip Fazıl Kısakürek and Rasim Özdenören, two literary-intellectual Islamist founding figures. It has a symbolic meaning that they reveal the distortions of modernization through their stories and novels and that they do this from within the mosque or by addressing the mosque. Because their criticism and objections are focused on the mosque, which is the founding element of religion and memory-space or identity memory-space, because they want to draw attention to the sociological functionality of the mosque. The aim of this article is to reveal how Turkey's modernization has caused cultural alienation through the changes in mosques, the founding places of religion, through Necip Fazıl's story "Hasene Sister" and Rasim Özdenören's novel "The Man Who Grows Roses". The unconscious Muslim prototype, which is exhibited even in mosques, which are places of refuge to escape from the evil traits of the age, is criticized through these two works. Thus, both authors and their heroes become the guardians of temples both materially and spiritually.
Edebiyatın toplumsal hayatı etkilemesi ya da yansıtması inkâr edilemez bir gerçektir. Romanın sadece sokağa tutulan bir ayna değil aynı zamanda yazarın zihnine tutulan bir ayna olduğu 20. ve 21. yüzyıl sanat akımlarıyla da bilinmektedir. Türkiye’nin Tanzimat’tan itibaren modernleşme ve Batılılaşma serencâmının hâlâ rayına oturamamasından kaynaklı kültürel travmalar, kendini gerçek hayatta gösterdiği için bu durumun edebî eserlere yansıması kaçınılmaz olur. Böylelikle edebî eserler, ideolojilerin ifade aracına dönüşür. 1950 sonrası Türk edebiyatında bu ideolojinin taşıyıcısı iki edebi-entelektüel İslamcı kurucu figür olan Necip Fazıl Kısakürek ve Rasim Özdenören’dir. Onların hikâye ve romanlarıyla modernleşmenin çarpıklığını gözler önüne sermesi ve bunu caminin içinden veya camiye seslenerek yapmaları sembolik bir anlam taşır. Çünkü onların eleştiri ve itirazlarını, dinin kurucu unsuru ve hafıza-mekân veya kimliksel bellek-mekân olan cami odağında dile getirmeleri, onların caminin sosyolojik işlevselliğine dikkat çekmek istemelerinden kaynaklanır. Bu makalede amaç; Necip Fazıl’ın “Hasene Bacı” hikâyesi ve Rasim Özdenören’in “Gül Yetiştiren Adam” romanı üzerinden Türkiye’nin modernleşmesinin kültürel yabancılaşmaya neden olduğunu, dinin kurucu mekânı camilerdeki değişim üzerinden gözler önüne sermektir. Çağın kötü hasletlerinden kurtulmanın sığınak mekânı olan camilerde bile sergilenen bilinçsiz Müslüman prototipi, bu iki eser aracılığıyla eleştirilmektedir. Böylelikle her iki yazar ve eserin kahramanı gerek maddi gerekse manevî alanda mâbetlerin bekçisi olmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Sahası Yeni Türk Edebiyatı |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 25 Aralık 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 18 Ekim 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 41 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.