Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdiğimiz dönemde, ülkede 12 Mart 1971 muhtırasıyla oluşturulan askerî darbenin yarattığı faşizan ortam, olanca ağırlığıyla hissediliyordu. Fakülte’de mevcut, çok seçkin bilim insanlarından oluşan öğretim görevlisi kadrosu, neredeyse nöbetleşe olarak sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanıyor, cezaevlerine konuyordu. Öğrencilerden götürülen, insanlık dışı muamelelere maruz bırakılanların ise, haddi hesabı yoktu. Tüm bu olumsuzluklara karşın fakültenin en büyük şansı, Profesör Doktor Ruşen Keleş gibi bir dekana sahip olmasıydı. Ruşen hocamız, bütün bu olumsuzluklara rağmen, fakültedeki eğitimin aksamaması için insanüstü bir çaba gösteriyor, akademik özerklikten taviz vermeden öğretim üyelerine ve öğrencilerine sahip çıkıyordu. Öğrencileri olarak iletmek istediğimiz sorunlar için daima diyaloga açıktı. Seçkin bir bilim insanının ve dirayetli, basiretli, ilkeli, uygar bir yöneticinin somut örneğini onda gördük. Dönemin teknokrat ağırlıklı hükümetlerinden birinde önerilen İmar ve İskân Bakanlığı, Ecevit’in önerdiği milletvekilliği tekliflerini reddetmesi, onun ilkelerine sadakatinin en belirgin örnekleridir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Söyleşi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Kasım 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |