Ülkemiz
60 yıldır hızlı bir kentleşme olgusu ile karşı karşıyadır. 1950’lerin
başlarında %20’lerde olan kentli nüfus 2010 yılında %75’i geçti. Nüfusu 10 bini
geçen kent sayısı 500’e yaklaştı. Anadolu’ya serpiştirilmiş, nüfusu 100 binin
üzerinde 61 kentimiz var. Türkiye milyonluk kentlerinin sayısı 7’yi bulan bir
ülke oldu.
Bakış
açınıza bağlı olarak, bu sayılarla övünebilirsiniz. Tıpkı, kat sayıları
yükselen göz kamaştırıcı gökdelenlerin çoğalmasıyla övünenler gibi… Ama
unutmamalıyız ki, sağlıklı ve verimli bir kentleşmenin yanıltmayan ölçütü salt
sayılar olamaz. Köyde ve kentte yaşamakta olan nüfusun köye ve kente, ulusal
ekonomiye neler kazandırmakta olduğu dikkatle izlenmelidir. Kalkınma sürecinin
tarımsal nüfusun kentlere göç etmesini zorunlu kıldığı yanlış değildir.
İşgücünün tarım dışı kesimlerde çalışmasını sağlamak, yatırımların türüne ve
düzeyine bağlı olarak sanayileşmeyi hızlandırabilir ve kentlerde kişi başına
düşen ulusal gelirin artmasını olanaklı kılabilir. Gerçekten, hızlı bir
sanayileşmeyi ulusal kalkınma politikasının hedefi yapmış olan ülkelerde köyden
kente göç, kentlerde yaratılan iş olanakları yardımıyla özümsenir ve beslenir.
Böylesi bir kentleşmeyi sağlıklı bir gelişmenin sonucu olarak değerlendirmek
yanlış olmaz.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mayıs 2010 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2010 Cilt: 1 Sayı: 1 |