In this study, it is examined whether the actions of the Islamic jurisprudence methodology have the qualities of good and evil in the issue of good and evil and whether the
person has a legal responsibility due to these two values that are reached only with human
reason. The methodologists of the Mutakallimin movement argue that the human mind can
perceive some values in the actions put forward, whereas it does not bear legal responsibility
for acts that it understands to be good or bad regardless of divine revelation. As per our
subject, their views on good and evil are “No crime without law.” and “No punishment is unlawful.” We examined it within the context of the lawfulness of the crime and punishment.
These methodologists use praise or satire in the world. In the hereafter, they say that good
and bad deeds in the sense that require reward or punishment are not rational, but that the
deeds contain these two values after they are declared in the context of Shariah, so good and
evil are not the nature of actions. For, they are of the opinion that human actions have the
quality of good and evil in this sense only when they are reported in the context of Sharia. In
this sense, an action is legally good or bad after receiving a statement from the transmitter
about it. Before an action is committed by a person, the law provides the criterion that the
crime and punishment are in compliance with the law, and it also prevents arbitrariness in
judgment and punishment. In this study, based on the principle of compliance with the law
of crime and punishment, we came to the conclusion that no responsibility can be attributed
to human beings, including believing in God, before the divine messages arrive, therefore, it is
out of question for human actions to require rewards or punish them.
Fıkıh usûlünün hüsün-kubuh meselesinde fiillerin, iyilik ve kötülük vasfını taşıyıp taşımadığını ve sadece beşerî akılla varılan bu iki değerden dolayı kişinin hukukî sorumluluk
altına girip girmediği incelenmektedir. Mütekellimîn metodunu benimseyen usûlcüler,
beşerî aklın fiillerdeki birtakım değerleri idrak edebileceğini, buna karşılık insanın vahiyden
bağımsız bir şekilde aklı sayesinde iyi veya kötü olduğunu anladığı fiillere karşılık hukukî
sorumluluk taşımadığını savumaktadır. Konumuz gereği bu usûlcülerin hüsün ve kubha ilişkin görüşlerini “Kanunsuz suç olmaz.” ve “Kanunsuz ceza olmaz.” tarzında tezahür eden suç
ve cezanın kanuniliği ilkesi bağlamında irdeledik. Bu usûlcüler, dünyada övgü veya yergiyi;
ahirette sevap veya ceza gerektiren anlamdaki hüsün ve kubhun aklî olmadığını, ancak şer‘î
bildirimden sonra fiillerin bu iki değeri haiz olduğunu, bu yüzden hüsün ile kubhun tabiatı
itibariyle fiillerin sıfatı olmadığını söylemektedir. Bu takdirde bir fiil, kendisi ile ilgili Şâriden
bir bildirim geldikten sonra hukuken iyidir veya kötüdür. Bir fiil, kişi tarafından işlenmeden
önce kanunun o fiili suç sayması suç ve cezanın kanuniliği ilkesini sağladığı gibi yargılama
ve cezalandırmada keyfiliği de önlemektedir. Bu çalışmada suç ve cezanın kanunilik ilkesinden hareketle ilahî tebliğ gelmeden önce Allah’a inanmak dâhil insana hiçbir mükellefiyetin
yüklenemeyeceği, dolayısıyla insanın fiillerinin sevap gerektirmesinin veya fiillerine ceza terettüp edilmesinin söz konusu olamayacağı sonucuna vardık.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Ekim 2020 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mayıs 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 36 |