Öz:Günümüz dünyasında küreselleşme üzerinden oluşan algısal anlamda sınırların kalktığı ortamlar deneyimlenirken öte yandan kabile topluluklardan kalabalık toplumlara kadar geniş bir ölçekte mevcut çevre ile kurulan bağın klasik temsilleri ile halen karşılaşılmaktadır. Ancak bu dünyanın yeni yapılı çevresini küresel dil ya da geleneğe öykünmenin yanlış ve yadırgatıcı yorumları şekillendirmektedir. Bunun en baskın nedeni her türlü disiplin açısından bağlamsal verilerle kurulan ilişkilerin klasik yaklaşımları ile bugünün pratiklerine dair oluşan yeni bağlamsal ilişkiler arasındaki çatışmadır. Özellikle kentlerin kaotik hallerinin, yeni oluşan bağlamlar konusunda yetersizliği mevcut kentlerin gündelik yaşamlarından başlayarak kentsel sıkışma/yayılma ölçeğine kadar gözlemlenebilmektedir.
Bu noktada bir bağlamsal veri olarak kültürel miras kavramı birçok yönden değerlendirilmesi gereken detaylara sahip olduğu için yeni kentsel gelişim yaklaşımları çerçevesinde de incelenmelidir. Palimsest bir yapıya sahip olan Türkiye’deki kültürel miras çalışmalarında ulusal ve uluslararası yasalar ölçüsünde gerçekleşen çeşitli uygulamalar olsa da daha çok yasaklayıcı bir koruma anlayışı vardır. Son yıllarda ise bir yöntem olarak arkeoloji disiplininin tahrip edici yaklaşımı yerini arkeolojik bulguyu yerinde korumayı (in-situ) öngören kültürel miras kavramına bırakmıştır. Bu tür alanların kentlerin sıkışık dokusunun yayılması ile baskılandığı durumlarda ise çevrelerinde oluşan eşik bölgelerin pozisyonu ön plana çıkmaktadır.
Kültürel miras olarak arkeolojik alanların kentle ilişkisine bakıldığında aralarında eşik olarak tabir edilen geçiş bölgelerinin nasıl olmaları gerektiği ile ilgili planlama yaklaşımları üzerine açık bir yaptırım yaygın değildir. Arkeolojik değerlerin kent yaşamıyla bütünleşmesi için çevrelerinde gelişen kent planlarının ve çevre düzenlerinin bağlamsal bir veri olarak değerlendirilmesi bir gereklilik olarak görülmektedir. Çok disiplinli bir çalışma gerektiren bu bağlamsal verinin değerlendirilmesi kentsel belleğin sürekliliği ve tarihsel katmanların kolektif hafızadaki yerini güçlendirmek adına önemlidir.
Türkiye’de ki genel koruma yaklaşımını özelinde uygulama alanlarına bakıldığında bu bağlamın karşılık bulamadığı genel olarak gözlemlenmektedir. Bu alanlara uyan yerlerden biri Antalya sınırları içerisinde bulunan Antik Perge Kentidir. Antik kentin koruması ile ilgili çalışmalar ileri düzeyde sayılabilir. Ancak Antik Perge Kentine yaklaşırken ve çevresinde mekansal anlamda algısal ve deneyimsel olarak negatif bir ortamla karşılaşılmaktadır. Bu durum arkeolojk alanların korunmasının yanında çevrelerinin tasarımcı için nasıl bir mekansal bağlama dönüşeceği sorusunu da ortaya koymaktadır. Bu alanları ve mekanları en çok şekillendiren öğe arkeolojik alanın kendisinden çok kentin baskısı olmaktadır. Ülke çapındaki birçok örnekte olduğu gibi bu baskı Antik Perge Kenti için de açıkça söylenebilir. Makale bu ilişki biçimini analiz etmek ve tartışmaya açmak için Antalya kentsel yerleşim alanları ve Antik Perge yerleşimi arasında kalan eşiği irdelemektedir. Buradan hareketle kültürel miras olarak tarihi dokunun çevresinin örgütlenme biçimlerindeki yaklaşımlar araştırılarak mevcut durumun analizi doğrultusunda eşik fikri tartışmaya açılmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Derlemeler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2022 |
Gönderilme Tarihi | 5 Aralık 2020 |
Kabul Tarihi | 10 Ocak 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 7 Sayı: 1 |