İlk çağlardan beri tartışılan insan hakları kavramına çeşitli anlamlar
yüklenmiş ve bu anlam; günümüze kadar yaşanan büyük dinî, siyasî ve sosyal
dönüşümlerden de beslenerek, gelişimini sürdürmüştür. Türkiye’de insan hakları
ve demokrasi talepleri konusundaki en önemli kırılma noktası, İkinci Dünya
Savaşının sona erdiği günlerde yaşanmıştı. Tek parti döneminde ve İkinci Dünya
Savaşı yıllarında yaşanan olağanüstü sorunlar nedeniyle insan hakları ve
hürriyetler bağlamında bazı kısıtlamalar söz konusu olmuştu. Savaştan sonra
Batı bloğu içinde yer almak isteyen Türkiye; mevcut yasal düzenlemelerini
gözden geçirerek yeni bir demokratik açılım yapmak istemiş, basın kanunu,
cemiyetler kanunu ve seçim kanununu değiştirmekle işe başlamıştı. Yapılan
anayasal düzenlemelerle birlikte devletin temel hak ve hürriyetlerle ilgili
kısıtlamaları ortadan kalkmış, değişik cemiyetlerin kurulması ile sendikal
hareketlerin önü açılmıştı. Cemiyetler kanununda yapılan değişiklik kapsamda kurulan
cemiyetlerden biri de Fevzi Çakmak başkanlığındaki İnsan Hakları Cemiyeti idi. Cemiyet, çok partili siyasal hayatın başlaması
ve Demokrat Parti’nin kurulduğu süreçte, 17 Ekim 1946’da kurulmuştu. Siyasî
çalkantıların yaşandığı bir süreçte kurulan Cemiyet, kurucularından Câmi
Baykurt, Zekeriya ve Sabiha Sertel çiftinin sosyalist bir söyleme sahip
olmalarından dolayı tepkiyle karşılanmış ve uzun ömürlü olamamıştı. Bu söylem
ve kimlik ile Cemiyet; sonraki günlerde yaşanan siyasî gelişmeler ve
tartışmalarda Fevzi Çakmak, Kenan Öner vb. isimler için olumsuz bir referans
olmuştur.
Bölüm | Makaleler |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2017 |
Kabul Tarihi | 31 Aralık 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 6 Sayı: 2 |